Ferdi Sabit Soyer, dünkü sohbete katılanlar içinde bir dönem en hırçın tepkiler ortaya koyandı.

Soyer, yaşananları derinlemesine analiz ediyor. Analiz edip kuru kuruya eleştirmiyor. Toplumsal uzlaşı kültürünün hayat bulmasının öneminin altını çiziyor. Hem de ısrarla.

Artık herkes çok iyi biliyor ki mevcut durum sürdürülebilir değildir. Çıkış yolu görünüyor mu? Evet görünüyor.

Bir şartla eskiden gelen alışkanlıkların terk edilip, yeni sayfaların açılmasıyla...

Politika ciddi iştir.

Sorumluluğu yüksektir.

Tabii milletvekilliği, bakanlık ya da protokoldeki yeri daha önde olan görevleri, tören paşalığı olarak görmeyenler için.

Dün gazetede 2. Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, Meclis eski Başkanlarından Ayhan Halit Acarkan, eski Başbakanlardan Ferdi Sabit Soyer, Cemaat Meclisi eski Başkanlarından ve eski bakanlardan İsmail Bozkurt ve uzun yıllar Maliye Bakanlığı yapan Salih Coşar’la sohbet ettik.


***


Politikaya yıllarını vermiş altı isim.

Ayhan Halit Acarken, Salih Coşar ve İsmail Bozkurt’un aktif politikaya dönem olasılığı yok gibi.

Acarkan’ın kameralardan da uzaklığına karşılık Bozkurt ve Coşar, deneyimlerini toplumla paylaşıyor.

Mehmet Ali Talat ve Ferdi Sabit Soyer, aktif siyasetin içinde.

Sohbet ettiğimiz beş ismi benzer kalıba koymak kolay değil.

Farklılıkları var.

Ama ille de ortak yan arayacak olursak farklı derecelerde de olsa tümü de bir dönem elini toplumsal sorumluluk taşının altın koydu. Taşın altından çıkmış ellerin sahipleri...

Tümü de önemli olaylarda, önemli görüşmelerde tarihe tanıklık etti.

Konuşurlarken her konuda yaşanmışlığın deneyim izlerini yansıtıyorlar.

***

Çok net olarak fark ettim ki herkes mevcut hükümeti, tüm zamanların en kötü hükümeti olarak görüyor.

İrsen Küçük’ün Başbakanlığı’ndaki hükümeti sorgularlarken Talat, “ İrsen Küçük, sorun çözme ve yönetme konusunda çok zayıf çıktı” derken sesinde toplumsal anlamda kayıplara neden olunduğu için üzgünlüğü de okunuyordu.

Kimse Talat’a “Haksızlık yapıyorsun” demedi.

Hatta eksik bıraktıklarını tamamlamak için düşüncelerini seslendirdiler.

***

Ülkenin içinde bulunduğu çok kötü ekonomik döneme rağmen hükümet edenlerin hatta Ankara’dan gelenlerin, başarıdan ve istikrarlı büyümeden bahsetmesi, “Halka dalga geçilme” olarak nitelendi.

Doğru bir niteleme.

Esnaf perişan durumda.

Binlerce iş yeri kapanma eşiğinde.

Piyasa resmen kitlendi.

Siftahsız gün geçiren işyeri çok.

Salih Coşar’ın o noktada söylediği şu sözler olayın özeti gibiydi: 2012’de yüzde 15 enflasyon oldu. Fiyatlar da o oranda arttı. Peki orta direğe bir kuruş artış verildi mi? Memur artış almadı. Asgari ücret artmadı. Tüketicinin takati kalmadı. Memleket durdu. Bugün memlekette yangın, sıkıntı, perişanlık var. Vatandaşın mazbata sorunu var, işsizlik, ümitsizlik var. Ama çözüm konuşulmuyor.

Coşar en uzun süre Maliye Bakanlığı yapan isimdir.

Her zaman söylediklerini dikkatle dinlerim.

Bazılarına göre bugün yaşananlar dünün hatalı kararlarının sonucu. Coşar, bunları asla kabul etmiyor.

Yaptıklarının sürdürülebilir olduğunu da anlatıyor.

Kuzey Kıbrıs’ta hükümet edenler, sıkıştı mı suçu Ankara’ya atar. Bugünlerde Ankara’ya yönelik teslimiyetçi tavır da eleştirilen davranışlar arasında.

Coşar, 12 Eylül 1980 darbesi sonrası Bülend Ulusu’nun Başbakanlık günlerinde KKTC Merkez Bankası’nın kuruluşunu gündeme getirdikleri günleri şöyle anlattı:

“Bülend Ulusu gelmişti. Ulusu, emekli Oramiral’di. Bizim Bakanlar Kurulu toplantısına asker havasını da taşıyarak girip hepimizi de süzdükten sonra, “Bu Merkez Bankası işi de nereden çıktı? İşte Ziraat Bankası, Türkiye’nin en güçlü bankalarından biri Merkez Bankası gibi iş görüyor” dedi. Bir suskunluk olduktan sonra söz alıp dedim ki ‘Sayın Başbakan Ziraat Bankası aynı zamanda mevduat toplayıp, kredi de veren bir banka. Böyle bir bankanın öteki bankalara karşı Merkez Bankası gibi davranması, bankalarda rahatsızlık nedeni olur. Türk parasını kullanmaya devam edeceğiz. Bir sorun olmayacak’ deyip izah ettik ve sonunda Ankara’da askeri idare olan bir dönemde Merkez Bankası oluşumunda en önemli adımı attık.”

Sohbet akışında İrsen Küçük hükümetinin Türkiye’ye konuları çözüm önerileriyle birlikte aktaramadığı da anlatılırken Talat, “Ben İrsen Bey’den daha fazlasını beklerdim. Ama bu zafiyetler, toplumu ‘Türkiye ne isterse o olur’ noktasına getirdi. Nitekim UBP’li siyasetçiler de her zora girdiklerinde ‘Ne yapalım Türkiye böyle istedi’ diyorlar. Yazık ki ekonomik verilerimizi de Türkiye yetkilileri açıklıyor.”


***


İsmail Bozkurt, hem KTFD hem de KKTC Anayasası’nın hazırlayan Kurucu Meclis’in üyeleri arasındaydı.

Bozkurt, UBP Hükümeti’nin devlette istihdam konusunu aleni bir şekilde partizanlığa dökmesinden duyduğu hayretin altını çizerken, sorunun sitemden öte yöneten insanların kafa yapısı ve kültüründen kaynaklandığını da işaret etti.

Bozkurt’un yaklaşımına yüzde yüz katılıyorum.

Bizim anayasa ve yasalardan kaynaklanan sorunumuz olduğuna pek fazla inanmam. Toplumsal kazanım yaklaşımıyla hareket edilse tüm sorunlar her geçen gün azalır.


***


Ayhan Halit Acarkan, sağdan bir siyasi isim.

UBP’nin şimdi içine düştüğü durumdan duyduğu rahatsızlık daha derin.

Acarkan da, İrsen Küçük’ü eleştirenlerden.

Bakınız Acarkan ne dedi. “İrsen Küçük bir yılda giderim dedi, sonra devam etti. Faulle başladı, otorite kuramadı. İrsen Bey’in UBP’ye hakim olacağını sanmıyorum.”

Hiç kuşkusuz bu konuşmaları yapanlar uzayda değil Kuzey Kıbrıs’ta yaşıyor.

Politikanın nabzının nasıl attığını anlamaları için özel çaba harcamalarına da gerek yok.

Dün fark ettim sohbet akışı için Başbakan İrsen Küçük için bir tek olumlu yaklaşım seslendirilmedi.

Bu durum siyasi iddiası devam eden İrsen Küçük için hiç de iyi bir haber değil.


***


Ferdi Sabit Soyer, dünkü sohbete katılanlar içinde bir dönem en hırçın tepkiler ortaya koyandı.

Soyer, yaşananları derinlemesine analiz ediyor.

Analiz edip kuru kuruya eleştirmiyor. Toplumsal uzlaşı kültürünün hayat bulmasının öneminin altını çiziyor.

Hem de ısrarla.

Artık herkes çok iyi biliyor ki mevcut durum sürdürülebilir değildir. Çıkış yolu görünüyor mu? Evet görünüyor.

Bir şartla eskiden gelen alışkanlıkların terk edilip, yeni sayfaların açılmasıyla...


***


Yazımın burasında Havadis’in haber paketinden şu mesaj geldi: 2013- 2015 programı 4 Aralık’ta Ankara’da imzalanıyor ama içerikten kimsenin haberi yok. Başbakan Küçük: Önce Türkiye ile imza atacağız, sonra açıklayacağız.

Bunu söyleyen Başbakan’a, “Bu paketin Kuzey Kıbrıs ürünü olduğunu söylüyorsunuz.  Kuzey Kıbrıs’tan siyasi partilerin ve sivil toplum örgütlerinin haberi olmayan bir ekonomik paket nasıl bizim paketimiz olacak?” diye sormayacaklar mı?

Eğer bu paket bizim önümüzdeki üç yıllık sürede toplumsal yaşamımız için çok önemli bir içerik taşıyacaksa toplum bundan niye her şey olup bittikten sonra haberdar olsun?

Dahası bu paket 2015 yılına kadar geçerli olacaksa, bunun anlamı farklı siyasi partilerin hükümet sorumluluk dönemini de kapsayabilir. Bu söz konusu olabileceğine göre neden partilerin de haberi yok?



Günün sözü:

Deneyim, gerçeklerin görülmesini kolaylaştırır.

(Havadis gazetesinden alınmıştır)