Tarihin son vandalizm örneklerinden biri olan 6 – 7 Eylül olaylarının ardından sıkıyönetim ilan edilip de Korgeneral Nurettin Aknoz, Sıkıyönetim Komutanı olur olmaz, kimseyi şaşırtmayan emrini vermişti:
- Olağan şüphelileri tıkın içeri!
Olağan şüpheliler dediği de, solcu olarak fişlenmiş olanlardı; o zaman adı “komünist”e çıkmış kim varsa, yakalanıp tıkılıverdi içeri.
Nurettin Aknoz’un gazeteler ve radyoda yayımlanan emirleri, hep şöyle biterdi:
- Yasakladım, kapattım!
Çocukluk ve ilk gençlik yıllarımızın hâlâ hatırladığım gırgırlarından biridir, “yasakladım”, “kapattım” sözcükleriyle biten bildirilerini taklit etmemiz.
Aslında, sürekli yasaklama, tutuklama, içeri tıkma eylemleri, klasik asker kafasının bir ürünü olarak görülmeli ve yadırganmamalıydı.
Oysa, o zaman olmadığı gibi, ne yazık ki, bugün bile öyle değil.
“Yasakla, tutukla ve böylece sorunu çöz!” uygulamasında asker sivil farkı yok.
Sivil kafa da asker kafa kadar yasakçı.
***
Kürtaj halen biraz da gündem değiştirmek amacıyla baş tartışma konusu oldu.
Bu konuda TBMM’ye sevk edilen teklif, pratikte, kürtaj yasağı anlamını taşıyor.
Aslında, her ne kadar dört haftaya kadarki gebeliklerde bazı şartların yerine gelmesiyle kürtaj yasaklanmıyorsa da, bu süre içinde gebeliğin kesin tespiti ve kürtajın pratikte imkânı olmadığı uzmanlar tarafından belirtildiğine göre, yasanın kürtaj yasağı yasası olarak okunması daha doğru olacaktır. Zaten basın da öyle yorumladı.
Sivil yasakçı zihniyet ise getirdiği yasağı, şu kurnaz yöntemle savundu:
- Kürtajı “oldubitti”ye getirip serbest bırakan 12 Eylül’dü. Onu düzeltiyoruz şimdi.
Kürtaj daha önce de belirttiğimiz gibi, çok yönlü olan, kadının bedeni üzerindeki özgürlüğünü de içeren, ama aynı zamanda onu da aşan bir sorundur. Eğer üzerinde yeterince tartışılmadan çıkarılan bir yasa ile düzenlenmişse, tartışılıp, düzeltilmelidir.
Ama 12 Eylül düzenlemesi, 12 Eylül’den daha yasakçı bir zihniyetle düzeltilemez.
Bunu yapmaya çalışmak, 32 yıl sonra, liderini yargılarken 12 Eylül yasakçı kafasını sürdürmek, askeri vesayetin yerine sivil vesayeti ikame etmek demektir.
***
Tam bu sırada patlak veren THY grevi ise, TBMM’nin yeni bir yasağı, az görülmüş bir ivedilikle yasalaştırmasına neden oldu.
THY grevinin yolcular üzerinde etki yapması, yani amacına ulaşmaya başlaması, iktidarı hemen önlem almaya yöneltti.
Önlem, THY’nin sorunları çözmeye çalışmak değil, THY’de grev yasağı yasasıydı.
“Yasa” ile “yasak” sözcükleri bizde eşanlamlıdır, “yasa” denince “yasak getiren metin” anlaşılır.
Bir konuda “Bu alanda yasa var” dediğinizde halk, haklı olarak, yasak var anlar.
Oysa çağdaş toplumlarda yasalar yasak getirmekten çok, düzenleme yaparlar. Demokrasilerde, düzenlemenin temel hak ve özgürlüklere aykırı olmaması esastır.
Ama bizde, yasakçı kafa egemen olduğundan çözüm için önerilen yol şudur:
- Yasakla, tutukla, tık içeri ve çöz sorunu!
“Sallandıracaksın üç beş kişiyi bak bir daha oluyor mu?” zihniyetinden esinlenen 12 Eylül döneminde buna bir de asma eklenmişti. Evren yöntemi şöyle savunuyordu:
- Ne yani, asmayalım da besleyelim mi?
Artık asmak yok; şimdi tutuklayıp çürütüyor ya da biber gazıyla tümden çözüyoruz.
(Cumhuriyet gazetesinden alınmıştır)