Oynadığı oyun ve yazdığı gazete dışında işsizmiş! Biri çıkıp ona ciddi bir para verse acaba kendini, ülkesini satıp 'yandaş' olabilir miymiş?!

Yooo, asla olamazmış!

Olamadığı için de 'Bizde günde beş kez ezan okunur ama filmlerde ezana yer verilmez' falan demiyormuş.

Ama Yılmaz Erdoğan'a dedirtiyorlarmış.

Çünkü o böylesi 'yandaş söylemlerle' bedel ödüyormuş.

Neden bir Mehmet Barlas bir Sezen Aksu gibi olamıyormuş. Onu sımsıkı tutan, ayakta durduran neymiş?!

Neden kimse onu ve onun gibileri satın alamıyormuş?!

Yani...

Sezen Aksuları, Mehmet Barlasları, Yılmaz Erdoğanları satın alanlar onu neden satın alamıyormuş?!

Bunları kim mi söylüyor?

Cemal Süreya'nın '99 Yüz' kitabında 'Ekranın büyük aptalı' dediği adam:

Levent Kırca.

Bir tiyatrocu kendisi gibi düşünmeyenleri nasıl olur da böyle şappadak 'satılmış' ilan eder?

AK Parti'ye oy verenlerin alayına 'satılmış' demeye getirecek kadar nasıl zıvanadan çıkar?

İnsanoğlu hele bir usaresini kaybetmesin, hele bir izan ve insaftan yoksun olmasın neler söyler, neler!

Buyurun okuyalım: 'Cumhuriyet'in kalesi diyebileceğimiz pek çok şehir, daha şimdiden AKP'li olmuş. Başlangıçta odun, kömür, buzdolabı ve altın dağıtan AKP şimdilerde traktör, kamyon, biçerdöğer falan da dağıtıyormuş... Bazı yerlerde arsa, bazı yerlerde dayalı döşeli ev... Yani her şey satılık anlayacağınız...' (20 Mayıs 2012, Aydınlık)

Hayır, Levent Kırca'ya kızmıyorum.

'Dayalı döşeli ev' dağıtıldığına inanabilecek kadar gerçeklerden uzaklaşan bir insana nasıl kızabilirim ki.

Acıyorum sadece!

İnsanı insana insanla anlatmaya koyulan bir sanatçı, nasıl olur da bu ülkenin insanından bu kadar uzağa düşer?!

Levent Kırca'mızın şu satırları hepten ibretlik: 'Halkımıza hiç mi bir şey anlatamıyoruz? Neden anlatamıyoruz?! Dönenle dönmeyen bir mi?..'Yazıklar olsun' deyip vazgeçmek ne kadar doğru?! (...) İnsanlar neden korkak?!.. Neden bir türlü anlamıyor?!..Neden kimse okumuyor?.. Gerçekleri görmek bu kadar zor mu?..'

Bunlar gayet samimi sorular.

Lakin bu sorulara gerçekten cevap arıyorsa evvela kendine sormalı: 'Halkımızdan neden hiçbir şey anlamıyorum?'

'Bilenle bilmeyen, duranla yürüyen hiç bir olur mu?'

'Olan biteni neden bir türlü anlamıyorum?'

'Gerçekleri görmekte neden bu kadar zorlanıyorum?'

'Ve, neden okumuyorum?'

'Daha doğrusu, Yılmaz Özdil ve Bekir Coşkun'dan başka ne okuyorum?'

Levent Kırca'mız bunları sorsun.

Yazarları 'satılmış- satılmamış' şeklinde tefrik etmek yerine açık zihinle okusun.

Okumak zor geliyorsa mümkünse kendine gelsin.

Kendine gelsin ki, bize Cemal Süreya'nın 'Ekranın büyük aptalı' nitelendirmesi yerine Ayşe Şasa'nın şu ifadelerini hatırlatsın: 'Karagöz'ü Şarlo'ya, Kavukluyla Pişekar'ı Nasreddin Hoca'ya, Âşık Veysel'i kendine eklemliyor, bütün bunları yaparken ekranı kusursuz bir tevazu ve âdâbla donatıyordu. Levent Kırca doruktaydı... Gelenek, yalnızca Türk seyirlik oyunları geleneği değil, bir gelenek olarak âdâb doruktaydı... Bir gelenek olarak Türk kara mizahı doruktaydı..' (Yeşilçam Günlüğü, sayfa 135, Dergâh Yayınları)

Levent Kırca'mızı biz hep doruklarda görmek isteriz.

Kendisi gibi düşünmeyenlerin AK Parti tarafından satın alındığını söyleyecek kadar kendisini iptizale uğratmasın.

NOT: Twitter ve facebook mecrasında yokum. Dolayısıyla adıma açılan sayfalardan da mesul değilim.

(Yeni Şafak gazetesinden alınmıştır)