Sevgili okurlar; geçen hafta artık yıllardır hepimize sıkıntı veren “başkanlık sistemi” tartışmaları yeniden başladı. Bugün sizlere başkanlık sistemine geçişin asla söz konusu olmayacağını, sadece kamuoyunu oyalama amacı taşıdığını anlatmaya çalışacağım.
Sembolik değil
Cumhurbaşkanlığı yetkileri için “sembolik” diyenler var. Anayasa’yı iyi okuduğunuzda göreceksiniz ki bu yetkiler asla sembolik olmadığı gibi başkanlık sistemi olan ülkelerdeki yetkilerden bile daha fazladır. Obama’da bile bu kadar geniş yetki yok.
Bakın neler yapabiliyor
Anayasa’ya göre Cumhurbaşkanı devletin başıdır. Bu makamda oturan, aynı zamanda Türk Silahlı Kuvvetleri’nin de başkomutanıdır. Cumhurbaşkanı eğer isterse 4 yıldızlı üniformasını giyerek bile görevini sürdürebilir. Başkomutanlık sembolik değildir.
Başbakan gibi
Cumhurbaşkanı Meclis’ten gelen kanunları inceler ve onaylar, gerekirse veto eder (Meclis’e geri gönderir) ya da imzalar fakat Anayasa Mahkemesi’ne götürebilir. Başbakan’ı atayan ve bakanları onaylayan Cumhurbaşkanı istediği an Bakanlar Kurulu’na da başkanlık yapar.
Üstelik sorumsuz
Bakanlar Kurulu’nu istediği an toplantıya çağırabilen, seçim kararı alabilen, tatileyken Meclis’ olağanüstü toplantıya çağırma yetkisi olan Cumhurbaşkanı bütün bunların üstüne bir de sorumsuz. Cumhurbaşkanının tüm tasarruflarından hükümet sorumlu.
Görevden alınamıyor
Anayasamıza göre Cumhurbaşkanına tanınan ayrıcalıkların en önemlisi vatan hainliği suçlaması dışında görevden alınamaması. Bunun için bile Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 5’te 4 çoğunluğunun imzasına ihtiyaç var. Bu güç dünyada hiçbir başkanda yok.
Bugüne kadar olmadı
Şurası bir gerçek ki, bugüne kadar hiçbir Cumhurbaşkanı bu olağanüstü yetkileri kullanarak ülke yönetiminde söz sahibi olamadı. Nedeni de şu: Bugüne kadarki Cumhurbaşkanlarının hiçbiri Meclis’te yeterli çoğunluğu bulamadı, Çankaya’da yalnız kaldı.
Atatürk’ten sonrası
Atatürk ve İnönü’nün Cumhurbaşkanlığı’ndan sonra Celal Bayar Cumhurbaşkanı oldu, ama çok partili düzene geçildiği için Bayar ipler elinde olmasına rağmen Başbakanlık sistemini destekledi. Çankaya ile iktidar arasında sorun çıkmadı.
27 Mayıs dönemi
27 Mayıs darbesinden sonraki ilk Cumhurbaşkanı darbenin lideri Cemal Gürsel’di. Görev başındayken vefat etti. Ardından Genelkurmay Başkanlığı’ndan emekli olan Cevdet Sunay Çankaya’ya çıktı. O sırada seçimler yapılmış ve koalisyon iktidarı başlamıştı.
Kitle tabanı yok
Cevdet Sunay ve ondan sonra gelen Fahri Korutürk askerdi ama siyasi kitle tabanları yoktu. Bu nedenle icrayı doğal olarak siyasi iktidarlara bıraktılar ve hükümetlerin üzerinde bir güç olarak yerlerini korudular. İcraya çok fazla karışmadılar.
12 Eylül dönemi
Tıpkı 27 Mayıs’taki gibi darbenin lideri önce Devlet Başkanı sonra da halkın yüzde 92 oyuyla Cumhurbaşkanı seçildi. Genel seçimlerde ANAP tek başına iktidar oldu, Evren icraya karışmadı ama darbe lideri sıfatıyla hükümeti dışarıdan denetlemeye çalıştı.
Başkanlık sistemi tartışması
Demokrasi tarihimizde ciddi biçimde “başkanlık sistemine geçelim” tartışması ilk kez Evren’den sonra başladı. Özal Köşk’e çıkmayı kafasına koymuştu ve Başkanlık sistemi istiyordu. Ama o da şimdiki gibi tamamen halkı oyalamaya yönelik bir manevraydı.
Özal eşittir başkan
Özal Anayasa’nın verdiği yetkileri biliyordu ve Çankaya’ya çıkarken asıl fikri Başbakanlığı Çankaya’ya taşımaktı. O nedenle Başbakanlığa fazla ihtiraslı olmayan Yıldırım Akbulut’u atadı. Böylelikle hükümet de Çankaya’dan yönetilecekti.
Hesaplar tutmuyor
Ancak Özal’ın bu hesabı iki nedenle tutmadı. Birincisi Yıldırım Akbulut çevresinin etkisine kapılarak kendini gerçekten Başbakan zannetti. İkincisi, yapılan erken seçimde ANAP tek parti çoğunluğunu kaybettiği gibi iktidar da DYP- SHP ortaklığına devroldu.
Özal’ın işi bitti
İşte Çankaya’da bir ANAP’lı, iktidarda da DYP-SHP olunca Özal’ın yetkileri bir anda sembolik duruma düştü. Özal yetkisini kullanarak Başbakanlık da yapmaya kalkabilirdi ama siyaseten bu olanaksızdı. Özal küstü, tekrar siyasete dönmeyi bile düşündü. Ömrü vefa etmedi.
Demirel de aynı heveste
Özal’ın ölümüyle dönemin Başbakanı Demirel tereddütsüz kendini Çankaya’ya attı. Onun da hayalinde Başbakanlığı Köşk’e taşımak vardı ama işi zordu, çünkü iktidarda koalisyon hükümeti vardı. Sadece kendi partisine hâkim olabilirdi, SHP ise çok zordu.
Seçimlerle altüst oldu
1995’te yapılan erken seçim Demirel için de bir şoktu. Çünkü kendi partisi oy kaybetmiş, dinci bir parti birinci olmuştu. DYP’nin iktidar ortağı olması bile mümkün olmayabilirdi. Ayrıca seçim sonrası DYP Demirel’e o kadar da sıcak bakmıyordu artık.
Refahyol iktidarı
Refahyol’un kurulmasıyla Demirel’li Çankaya bambaşka bir boyuta geçti. Demirel icranın içinde olmak yerine devletin diğer tüm birimleri ile ortak çalışmaya geçti. Başbakanlığı Çankaya’ya taşıma hayali, bizzat hükümeti düşürme eylemine dönüştü.
Eskiye dönüş
Özal ve Demirel’le siyasi kimlik de kazanan Çankaya için Demirel’den sonra yine eski formüle dönüldü ve parlamento dışından bir isim, Anayasa Mahkemesi Başkanı Ahmet Necdet Sezer üzerinde karar kılındı. Sezer’in de siyasi tabanı yoktu.
Sezer’in işlevi
Olaylara sadece devlet memuru bir hukukçu gözüyle bakan Sezer, icradan tamamen uzaklaşıp icranın işini zorlaştıran bir tutum takındı. AKP’nin iktidara gelmesinden sonra ise Sezer “devleti ve laikliği koruyan” bir misyon üstlenerek Çankaya’yı takoz gibi kullandı.
367 tartışmaları
Sezer’in görev süresi bittikten sonra tam bir kaos yaşandı. AKP uzlaşmak istemeyen Abdullah Gül’ü seçmek isteyince 367 formülü bulundu. Meclis Cumhurbaşkanını seçemedi, yasa gereği seçime gidildi. Ama seçimden önce AKP müthiş bir atak yaptı.
Artık halk seçsin
AKP “Madem bana seçtirmiyorsunuz o halde halk seçsin” diyerek Anayasa değişikliğine gitti ve Cumhurbaşkanı’nın 5 yıl için halk tarafından seçilmesi kararlaştırıldı. Ancak yeterli sayı bulunamadığı için anayasa değişikliği referanduma götürüldü.
Arada seçim yapıldı
Referandumdan önce erken genel seçimler yapıldı ve AKP yüzde 47 ile zafer kazandı. Yeni Meclis ilk iş olarak yasa gereği yeni Cumhurbaşkanını seçti. AKP daha önce 367 nedeniyle seçtiremediği Abdullah Gül’de karar kılmıştı.
Güçlü Başbakan
Başbakan Erdoğan çok güçlü olunca Gül de Çankaya’nın yetkilerini bir Başkan gibi kullanma şansı bulamadı elbette. Gül, içinden geldiği iktidarın işlerini kolaylaştırmaktan öte bir eyleme girişmedi. Buna rağmen Gül - Erdoğan soğukluğu hep konuşuldu.
Şimdi çok farklı
Eğer Anayasa Mahkemesi Gül’ün görev süresi ile ilgili yasanın yürütmesini durdurmazsa seçim 2014 yılında. Ancak Yüce Mahkeme “iptal” kararı alırsa ağustos ya da eylülde ilk kez halkın seçeceği cumhurbaşkanı için sandık başına gideceğiz.
Erdoğan seçilir
Yapılacak ilk Cumhurbaşkanı seçiminde Erdoğan’ın Çankaya’ya çıkması çok büyük bir olasılık. Ve eğer bu gerçekleşirse Atatürk’ten sonra ilk kez bir Cumhurbaşkanı’nın yetkilerini kullanarak nasıl bir “Başkan” gibi davranacağına tanık olacağız.
Cumhurbaşkanlığı sistemi
Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olması bir anlamda Başbakanlığın da Çankaya’ya çıkması anlamına gelecektir. Erdoğan’ın anayasal tüm yetkilerini sonuna kadar kullanacağından ve bir başbakan gibi icranın başında olacağından hiç kimsenin kuşkusu olmamalıdır.
Hepinize iyi haftalar dilerim.
(Vatan gazetesinden alınmıştır)