Neredeyse kırk yıl önce birlikte mezun olduğumuz Mustafa Çetin ilkokulundaki arkadaşlarımızla akşam yemeǧindeyiz. Okul yıllarını konuşuyoruz. Eskileri yad ediyoruz. Çocukluk anılarımızı anlatıyoruz. Tam bu sırada, telefonuma, whatsapp üzerinden, önce akşam çekilmiş bir köprü fotoğrafı, sonra ‘memleketindeyiz’ mesajı geldi. Ben de, arkadaşlara çaktırmadan, ‘Maşallah hoş geldiniz sefa getirdiniz’ cevabını verdim.
Gönderilen fotoğraf Sille’de çekilmiş. Gönderen de Sufi Yolu Yürüyüş projesi yöneticisi Sedat Çakır’dı. Ertesi gün, öğle namazında Selimiye Camiinde buluşmaya karar verdik. Buluşma saatinde, aniden kuvvetli bir yaz yağmuru yağdı. Namaz çıkışında, hem projenin uygulayıcısı Sedat’la hem Camii dışında bekleyen ve Sufi yürüyüşüne katılan Hollandalılarla tanıştık. Aralarında Ney’e benzeyen ‘bansuri’ üfleyen bir müzisyen de vardı.
Nereden gelip nereye gittiklerini sorduk ayak üstü. Cevap çok ilginçti. 801 km uzunluğundaki İstabul’dan başlayan ve Konya’da biten Sufi Yolu yürüşüne katılmışlardı. Bu grup Konya’ya ulaşan ilk kafileydi. Yolda güzergahı bisikletle izleyenlerde vardı. Hepsi heyecanlıydı. Yol boyu tarihi, kültürel ve dini merkezler yanısıra farklı insanlarla karşılaşmışlardı. Şehirler, ilçeler, kasabalar ve köylerden geçilmiş, sarp dağlar, düz ovalardan geçilmişti. Anadolu insanının misafirperverliği ile tanışmışlardı. Tatlı bir yoğunluk vardı hepsinde.
Hep birlikte, gül bahçesinden geçerek Hz. Pir Hüdavendigar türbesinin avlusuna ulaştık. Grupla birlikte yürüyen müzisyen Kees van Boxtel, avuladaki Neyzenler mezarlıǧında elindeki Bansuri ile çok anlamlı bir dinleti icra etti. Yaǧmur altında, Türbeyi ziyaret edenlerin de dikkatle izediǧi dinleti Türbe avlusunda üç ayrı noktada tekrarlandı. Hz. Pir ve ailesi ziyaretinden sonra, Türbenin hemen arkasında bulunan Uluslararası Mevlana Vakfı’nı ziyaret ettik. İçtiǧimiz birer bardak çay o yaǧmurda içimizi ısıtıverdi. Esin Çelebi Bayru hanımefendi şehir dışında olduǧu için görüşemedik.
Sufi Yolu Yürüyüş projesine geri dönelim. Neden böyle bir proje? Sorusuna Sedat Çakır’ın cevabı şöyle: “Türkiye’nin günümüzde yaşayan ve tarihte yetiştirdiği farklı yüzyıllarda yaşamış sûfî, şâir, âlim ve bilginlere ait mekanları yeniden canlandırmak, kültür ve inanç turizmi açısından farkındalık oluşturmak ve geçmişte sahip olduğumuz manevî değerlerimizi ve kültürel hazine zenginliğimizi gün yüzüne çıkarmak amacıyla tasarlanan Sufi Yolu İstanbul’dan başlayarak Konya’ya kadar Doğa yürüyüşcülerine, bisiklet ve kültürseverlere unutamayacakları bir macera sunuyor.”
Sedat Çakır, bu projeyi yürürlüǧe koymadan önce yıllarca bu alanda tecrübe edindi. Yıl, 2007’di. UNESCO 2007 yılını Mevlana ve Hoşgörü Yılı ilan etmişti. Mevlana Celaleddin Rumi’nin 800. Yıldönümüydü. Bu çerçevede Türkiye’de ve dünyanın farklı yerlerinde Mevlana etkinlikleri yapıldı. Biz de nacizane Hollanda’da 18 ayrı etkinlik planlamış, ancak yıl sonunda bu etkinliklerin sayısı 33 olmuştu. Sedat Çakır da Mevlana ve Hoşgörü Yılı çerçevesinde, Mevlana’yı tanıtmak amacıyla Fransa'da başlayan ve Ispanya’da sona eren “Santiago de Compostela” yürüyüşüne katılmıştı. Bu yürüyüşe katılan ilk Türk olma özelliǧine de sahip olan Sedat Çakır’ı bir Mayıs günü Amsterdam’dan bir grup Türk girişimcisi, medya ve sivil toplum kuruluşu temsilcisiyle uǧurlamıştık. Hollanda Türk girişimcilerinden Komfortours sahibi Osman Çelik’in ofisi önünden törenle yola koyduǧumuz Çakır, hatırladıǧım kadarıyla Mesnevi’nin İspanyolca ve Fransızca tercümelerini Santiago Başpiskoposuna sunmak üzere beraberinde götürmüştü.
Evet, 2007 yılından başlayan ve yıllar süren doǧa yürüyüşü her geçen yıl zenginleşerek bugünlere gelmiş. Projenin yıllara yayılması, sürdürülebilir olması bir tarafa yeni güzergahlar seçilmesi, hatta tematik bir içeriǧe sahip olması başarının göstergesi olsa gerek. İnsanı adeta esir alan teknolojik gelişme; acalecilik, kolaycılık, sabırsızlıǧa inat, tabiatın içinde sindire sindire, gözlemleyerek, temiz hava alarak yürüyüş sergilemek meselenin felsefi tarafı olmalı. Ne diyelim, 2007 yılında, Sedat Çakır’ın bu projeyi 2019’lara taşıyacaǧına hiç birimiz ihtimal vermemişti. Hele 12 yıl sonra Konya’da buluşacaǧımızı hiç düşünmemiştik.