Avrupa’da aşırı sağ siyasi hareketler yavaş yavaş iktidara yürüyorlar. Hükümet kuruyorlar, ortak oluyorlar. Bu gelişme, sosyal bilimcileri ciddi bir şekilde düşündürüyor. Düşünürler, aşırı sağcı popülistlerin bu denli büyümelerini, demokrasiyi baskı altına aldığına dikkat çekiyorlar. İşte bu düşünürlerden biri de Alman sosyolog Hartmut Rosa. Rosa, bu baskıya ‘ancak dini geleneklerle karşı konulabilir’ düşüncesinde.
Son olarak, Hollanda’da ve diğer Avrupa ülkelerinde aşırı sağ popülist partilerin seçimleri kazanmaları, Rosa’ya göre toplumun “yapısal bir krizle” karşı karşıya olduğunu göstermektedir. Trouw gazetesinden Gerrit-Jan Kleinjan’ın Alman sosyolog Hartmut Rosa ile yaptığı söyleşiden bazı kesitleri sizlerle paylaşmak istedim.
Genç sosyolog Rosa’ya göre, Hollanda’da yaşanan siyasi değişim, münferit bir gelişme değil. Değişim Avrupa’nın bir çok ülkesinde yaşanıyor. Macaristan, İtalya, Polonya, İskandinav ülkeleri somut örneklerdir. Arjantin’i, Brezilya’yı göz önüne getirin. Bütün bu ülkelerdeki demokrasinin işleyişinde değişim var.
Peki bu değişimin altında ne yatıyor?
Rosa’nın bu soruya cevabı şöyle: “Temel sorun, insanların dünya ile ilişkilerindeki çarpıklık. Bir çok insan, artık içinde bulunduğu çevreyle olan ilişkilerinde sorun yaşarken, en önemlisi de geleceklerinin kendi kontrollerinden çıktığına inanıyorlar. İşte bu belirsizlik, giderek radikal sağ partilere oy verilmesine dönüşüyor. İnsanlar kontrolü geri istiyorlar. İngiltere örneğinde olduğu gibi”.
Rosa’nın son yayınlanan “Demokrasinin dine ihtiyacı var” kitabında, Batı toplumlarının ciddi bir kriz içinde oldukları, insanların Rosa’nın terimine göre “ağır bir suskunluk” ile karşı karşıya kaldıklarına dikkat çekiliyor. Toplumda her şeyi etkileyen bir ‘acelecilik’ var. Büyüme, rekabet ve hız gibi değerlere vurgu yapılarak toplumun aceleci olması isteniyor. Ekonomide büyümenin adeta bir inanç olduğu inancı hakim. Böyle bir düşünce, “kişisel gelişim” adı altında özel hayatı da derinden etkiliyor.
Son birkaç yüz yılda, tüm sanayi toplumlarında, insanlar daha iyi bir gelecek için çalışmaları gerektiğine inandırıldıklarına dikkat çeken Rosa, anne ve babaların çocuklarını bu yönde eğittiklerini ve yönlendirdiklerini belirtiyor. Ancak Rosa’ya göre, günümüzde bu itici güç artık değişti. Çünkü, büyük umutlarla geleceğe doğru ilerlediğimizi hissetmiyoruz. Oysa, demokrasinin güvene ihtiyacı vardır. Demokrasinin vaadi ise ‘etki’dir. Peki, insanların Avrupa Birliği politikalarına etkisi nedir? İşte bu güçsüzlük hissi yani duyulmamak, siyasi kültürde bir değişim olarak kendini gösterdi. Güven yerine, kızgınlık ve agresiflik geldi. Bu realite sağcı popülistler tarafından suistimal ediliyor. “Bir sosyolog olarak, çözüm yerine, günümüz insanının girdiği bu çıkmazdan nasıl kurtulacağına dönük, bir çıkış yolu bulabilmeyi düşünüyorum” diyor Rosa. “İnsanların tekrar kiliseye geri dönmesini isteyen bir misyoner değilim” diyen Rosa, “Dini geleneklerdeki düşünce yapılarından, ontolojilerinden ve ibadetlerinden faydalanabiliriz. Din, insanların bütünle kuracakları ilişkilerin ip uçlarını verir. Dini gelenekler ve düşünceler, insanlara dünyaya büyüme odaklı yaklaşım yerine, daha farklı bir yaklaşım ve perspektif sunabilirler. İnsanların, her gün koşmak yerine, bir an durarak, birbirlerini dinlemelerine vakit oluşturmaları gerekmektedir” teklifini yapıyor.
Sosyolog Hartmut Rosa, post modern bir toplumda ve çağımızda bu tür önerilerinin ne kadar etkili olacağının tartışmalı olduğuna inandığını da belirtiyor. Ancak, insanların yaratılışları gereği, başkalarıyla bağlantı kurmaya ihtiyaç duyduklarını hatırlatıyor. Yeni doğan çocukları örnek gösteren Rosa, bebeklerin konuşmadan ve düşünmeden önce, başkalarıyla iletişimde gözlerini kullandıklarını söylüyor. İnsanların rezonans (birbirlerine benzer) varlıklar olduğuna dikkat çeken Hartmut Rosa, “Din bu gerçeği tekrar görmemize yardım eder” diyor.
Alman sosyolog Hartmut Rosa, Avrupa’nın içine düştüğü “ağır suskunluk” çıkmazından kurtulmanın, insanın çevre ve dünya ile kurduğu ilişkiyi yeniden gözden geçirmesini öneriyor. Çağdaş modern insanın din ile ilişkisinin çok da iyi olmadığına dikkat çeken Rosa, bir baskı ile karşı karşıya kalan demokrasinin, dini gelenek ve düşüncelerden hareketle geliştirilecek yeni bir ontoloji ile mümkün olacağını salık veriyor.
Veyis Güngör
10 Aralık 2023