İnsan psikolojisi doğası gereği ne kadar karmaşık gözükse de dışarıdan gelen etkilere son derece açıktır.  Bu yüzden örneğin firmalar ürettikleri mal ve hizmetleri satmak veya devletler, hükümetler hedeflerini gerçekleştirebilmek için insanları etkilemek için yoğun çaba sarf ediyorlar. İnsanları etkilemek, etki altına almak çok çeşitli şekillerde ve metodlarla olabiliyor. Bu çalışmalara 1980’lere kadar “Halkla İlişkiler” diyorduk. Ama “Halkla ilişkiler” kavramının günümüzde taşıdığı anlam ve içeriği çoktan aştı… Son yıllarda etkileme, etkileşim, stratejik iletişim veya halkla ilişkilerin kapsadığı alanlardan biri de algı yönetimi oldu.

 

* * *

İnsanlar kendilerine ulaşan verileri özümseyip, yeni moda deyimiyle kodlayıp anlamlı bilgiye dönüştürdükten sonra kendisine ulaşan verileri ve çevreyi algılıyor. İşte bu süreci etkilemek/yönetmek işlevinin adı algı/algılama yönetimi… “Algı Yönetimi” kitabının yazarı Ali Saydam,  toplum mühendisliği çerçevesinden bakıldığında algılama yönetimi uygulamalarının çok eskilere dayanan bir anlayış ve tüm semavi dinlerin yayılmasında gözlemlenmesinin mümkün olduğunu söylüyor.

 

* * * 

 

Türk Dil Kurumu’na göre, algı bir şeye dikkati yönelterek o şeyin bilincine varma, idrak olarak tanımlamak… Algılar insanların beklentilerin ve kişiliğinin değişmez ögelerinden etkilense de sonuçta bir etki yaratıyor. Algı yönetimi kavramı ilk kez ABD Savunma Bakanlığı tarafından kullanılmış. Algı Yönetimi de özetle insanları kendi rızası ile ikna etmek, inandırmaktır.  Bilim adamlarına göre, insanlara bir şeyi yaptırmak için ya zor kullanılmak veya onları inandırmak gerekiyor. Üçüncü bir yol yok. Zor kullanmak dünyada kabul görmeyen bir metod olduğuna göre, çözüm yolu inandırmaktır.  Algılama yönetimi de bu ‘’inandırma’’ işlemini insanların psikolojilerine seslenerek yerine getirmektir.

 

* * *

 

Bunları şunun için yazıyorum. Almanya’da bir süre önce Berlin’de Federal Başbakanlık’taki  “Politik Planlama, Temel Prensipler ve Özel Görevler” Dairesi’ne üç danışman arandığı açıklandı. “Etkili Yönetim Projesi” çerçevesinde aranan üç uzmanın psikoloji, sosyoloji ve antropolojiye mükemmel hakim olmaları isteniyordu. Yani Davranış Bilimcileri aranıyordu. Davranış bilimi tanım olarak şu üç disiplini kapsar. Bunlar da psikoloji, sosyoloji ve antropoloji… Olay oldukça yankı uyandırdı. Örneğin, Haftalık Der Spiegel dergisi bu konuyu “Başbakanlıkta Simyacı” veya bulvar gazetesi Bild “Başbakanlığa psikolog koç” gibi başlıklarla biraz da alaylı bir şekilde duyurdu.

 

* * *

 

Peki bu uzmanlar niye aranıyor ?  Yapılan açıklamalara bakılırsa, insanlar çoğu zaman kendine, sağlığına veya topluma çok daha faydalı olacak basit kararlar alamıyor. İnsanlar yasaklar, yasalar veya yönetmelikler yerine bir takım psikolojik yöntemlerle faydalı kararlar almaya yönlendirilebilir mi ? Almanya’da başbakanlık bunu denemek istiyor.   Bu dünyada ilk de değil aslında… İngiltere’de Başbakan David Cameron’a bağlı “Davranış Yönetim Grubu” adıyla bir grup varmış. Bu grup psikolojik veya algı yönetimiyle halkın daha çok organ bağışından yana olmasını sağlamış… Organ bağışçısı artmış İngilterede… ABD’de Başkan Barack Obama’ya bağlı yine benzer bir grup çalışıyormuş. Kuzey ülkelerinde de varmış.

 

* * *

Bu işin teorisini de iki ABD’li proseför yazmış… Prof. Richard Thaler ve Prof. Cass Sunstein, 2008’de yayınladıkları  “Nudge” isimli kitapta anlatmışlar. Başkan Obama, zaten kitabın yayınlanmasından sonra Prof. Thaler’i bu grubun başına getirmiş. Prof. Sunstein da Başbakan Cameron’un böyle bir grup kurmasına yardım etmiş. Almanya’daki düşünce de Prof. Sunstein’ın geçen yaz Almanya’yı ziyareti sırasında gündeme gelmiş ama harekete daha sonra geçilmiş. İngiltere’de Başbakan Cameron’a bağlı grubun başındaki psikolog David Halpern, Mart ayında Berlin’e gelip çalışmalarını anlattıktan sonra Almanya ikna olmuş. Hatta Almanya’da koalisyon protokolünün 105. sayfasında “Etkili ve erken kararlar” başlığıyla yer almış.

 

* * *

 

Yapılan açıklamalara bakılırsa henüz bir uygulama olmamış… Ama bakanlıkların harıl harıl uygulama projesi aradığı öne sürülüyor. Örneğin, Sağlık Bakanlığı aşı projesini planlıyormuş. Aşı olmaya eğilim artırılırsa halkın daha az hastalanacağı düşünülüyormuş… Yani halkın en basitinden “Sigara içme, yağlı yemek yeme, aşı ol vs. “ gibi hareketlerden vazgeçmesi dolaylı olarak algı yöntemiyle tavsiye edilecek. Küçük bir ivme verilecek. Halk kendisi veya toplum için faydalı olan gerekeni daha sonra kendisi yapacak. Doğru yola girecek.

* * *

 

Bu gelişme “Paternalizm” veya “Paternalist devlet” tartışmalarını da beraberinde getiriyor haklı olarak… Bazı bilim adamları Berlin’in bu girişimini eleştiriyor. Paternalizm kelime anlamıyla bir toplum için gerekli kararların bir kişi veya kişilerce alınmasını öngören yönetim sistemi… Latince “Pater” kelimesi “Peder” demek… Buradan Patrenalizm’e belki de “Pederşahi Yönetim” diyebiliriz. Doğuya doğru gittikçe toplumsal kültür anlayışından dolayı paternalizm belki daha kolay kabul edilebiliyor mu bilmiyorum… Ama batıda bu biraz zor gibi gözüküyor.