Günümüzde bazı yeni yetmeler, savundukları ideolojiyi bir değer gibi pazarlamaya çalışıyor…

Fakat, ideoloji dediğimiz şey, asla  bir “değer” olamaz…

Din, hukuk ve ahlak birer değerdir…

Kültür, medeniyet ve örf de birer değerdir…

Ancak,  “ideoloji” değer ekseninde hareket eden bir kavram değildir…

İdeolojinin ekseni, mensuplarının çıkarlarıdır…

İdeoloji sahipleri, o çıkarlara ulaşmak için savundukları “ideolojiyi” kullanırlar…

Yani sadece bir araçtır…

Siyasal ideolojiler; dünyaya hakim olmayı ve  dünyayı kendi başlarına yönetmeyi amaçlayanların bindikleri bir otobüstür mesela…

Sosyal ideolojiler; çok zengin olmayı ve çok mutlu olmayı amaçlayanların bindiği bir gemidir örneğin…

Dininizi bir ideoloji gibi göstermeye çalıştığınızda; haksız çıkarları meşrulaştırmış, dininizi de o çıkar sahiplerine hizmet eden bir araç durumuna getirmiş olursunuz…

İmanınızla amelinizin arasını açmış, birbiriyle tutarsız hale dönüştürmüş olursunuz…

Başka bir izahı yok!

İdeoloji, elindeki şeylere dünyevi bir zihniyet ve kimlik kazandırmaya çalışır… Din de, o ideolojik faaliyetleri tabiri caizse denetler…

İdeolojiler nominaldir, sadece isim olarak vardır…  Din gibi kutsiyet taşımaz… Ve çoğunlukla mevcut gerçekliklerle çatışma yaşar…

Bu sebeple, “dini bir ideoloji haline getirmek” demek, onu kendi gerçekliğinden saptırmak anlamına gelir…

Dini akideler, en kolay şekilde böyle çarpıtılır!...

Dininizi bir ideolojiye dönüştürdüğünüz zaman; onu çıkarlarına ve hırslarına alet etmek isteyenlerin, kendilerini maskelemelerine de izin vermiş olursunuz... Statükolarını sürdürmelerine imkan sağlarsınız…

Din böylece kirlenir; asıl amacından ve anlamından sapar!

Bu şekilde davranarak, öteki dünyayı kazandığını zannedenler, aslında kaybettiklerinden habersizdir…

Menfaatleri uğruna İslam dinini bir  ideoloji olarak kullananların gerçek dinle işleri yoktur…

Gerçek dini savunan kimseleri de hiç sevmezler…

Bunlar abdestsiz camiye girebilir… Dinin bir çok kuralını ihmal edebilir… Ama  sosyal medyadan  “hayırlı cumalar” mesajı vermeyi hiçbir zaman ihmal etmezler!

Yaptıkları ibadetle, ayıplarını ve ahlaksızlıklarını gizler: o ayıp ve ahlaksızlığı yapmaktan hiç geri durmazlar!...

Din onlar için adeta bir “aklanma” aracıdır… Maskedir…

İslam’ın kutsallarını dünya nimetlerine çökmek amacıyla bir araç gibi kullanmak;  itikadi açıdan nasıl değerlendirilebilir?..  Nasıl mazur görülebilir?

Rahmetli Erbakan Hoca’nın, 1980 öncesindeki  “Huzur İslam’dadır” sloganını hatırlıyorum…

Bugün, huzur getirmeyen din gerçek din olabilir mi?

Bugün, barışın ve güvenin teminatı olmayan din, gerçek din olabilir mi?

Şatafatlı, süslü, şaşalı camilerimiz çok…

Ama o camileri ihlasla ve samimiyetle dolduranımız yok!

Dininizi bilim ve felsefeye yaklaştırıp yorumlamak yerine, onu bir “ideologya örgüsüne” malzeme yapmak dindarlık sayılır mı?

Dindarlık anlayışınız, başkalarının dindar olmasını engelliyorsa sizden büyük din düşmanı olabilir mi?

Tanrının varlığına dayalı kainat anlayışını savunan “Absürdizm” adında bir felsefe akımı var…

Eğer tanrı yoksa, evren bir saçmalıktan ibarettir” tezini savunuyor…

İslam coğrafyasının içinde bulunduğu saçmalığı ve tezatı ifade edebilecek başka bir yol bulamadım…

  • Allah’a inandığımızı iddia ediyoruz; fakat her yerde o yokmuş gibi davranıyoruz!
  • Allah’a inandığımızı iddia ediyoruz; fakat sadece işimize gelen emirleri önemsiyoruz!

Hem dindarız, hem kirliyiz!...

Cehalet ile aptallık birbirinden farklı şeylerdir…

Bir profesör cahil sayılmaz ama aptal olabilir!

Cahil hiç fırsat bulamayandır… Aptal ise fırsatları geri tepen!...

18. asırdan, 20. asra kadar üretilen bütün kavram, kuram, kurum, değer, ilke ve sistemleri elimizin tersiyle geri itmişiz…

İnsanın aklına kilit, kalbine de mühür vuran ideolojik saplantılara teslim olmuşuz…

Tertemiz dinimizi çıkarlarımıza alet edip, ideolojiye dönüştürmüşüz!...

Cehalet, mücadele edilebilecek ve sonuç alınabilecek bir düşmandır…

Fakat aptallıkla mücadele etmek ve kazanmak öyle kolay değildir!

Bu açıdan hastalığımızı doğru teşhis etmek de fayda var:

  • Bugün, Araf 155’te Hz.Musa’nın dediği gibi cahiller yüzünden değil; aramızdaki aptallar yüzünden enfekteyiz…

Ne “absürt” değil mi?