Ülkemizin yurtdışındaki 20’nci temsilciliğinin İsveç’in başkenti Stockholm’de açıldığını büyük bir sevinçle okudum. Yurtdışında özellikle temsilciliklerin, elçiliklerin çok önemli bir rolü olduğuna inanıyorum. Birinci rol; ülkenizi yurt dışında temsil ediyorsunuz. Herkes o merkezden içeri girdiği anda sizin ülkenizden, kültürünüzden, medeniyetinizden bir şeyler bulmaya çalışıyor. İkincisi de o ülkede yaşayan vatandaşlarınız, kilometrelerce ötede dahi olsalar da, sevdiklerine, evlerine yakın oldukları hissine bürünüyorlar. Benzer duyguları bende yaşadığım için biliyorum.

 Her neyse… Haberi okur okumaz hemen fotoğraflarına bakmaya başladım. Dışişleri Bakanımız Hüseyin Özgürgün’ün fotoğrafının haricinde bir de küçük, ‘Turk Cypriotiska Representationen’ yazılı bir levha olan camekanlı bir kapı resmi gördüm…  Bir ülkenin dış temsilciliğinden çok, küçük bir kasabanın posta dairesiymiş gibi bir izlenim uyandırdı bina bende.  Üstelik açılış olduğu düşüncesiyle bir de kalabalık, şık hanım ve beylerin olacağı bir karenin olabileceğini düşünmüştüm. Yanılmışım… Tam kabahati fotoğraf çeken arkadaşım da bulacakken satır arasında Sayın Özgürgün’ün açıklamasını okudum: “Geniş katılımlı bir resepsiyon planlıyorduk fakat ekonomik önlemler nedeniyle bunu yapmadık. Bu açıklamayla birlikte temsilciliğimizin resmen faaliyete geçtiğini duyurmak istiyorum”.

 Yıllardır AB çatısı altına girebilmek için anavatan Türkiye ile beraber dersine çalışan, amansız bir mücadele veren ülkemiz, İsveç gibi güzide bir ülkede bir temsilcilik açmış, ancak ekonomik önlemlerden dolayı açılışını sadece Dışişleri Bakanı’nın yaptığı sade bir açıklamayla gerçekleştirmeyi uygun bulmuş. Aslında Sayın Özgürgün’ün açıklamasının doğru bulunacak yanları var. Ekonomik krizle boğuşan ülkemiz ve dünya ülkeleri kesintilere giderken bizim de bu gelişmelere kayıtsız kalmamız neredeyse imkansız… Ancak olayın farklı bir boyutu daha var.

 Sayın Özgürgün ekonomik önlemlerden bahsediyor. Ancak biz bakanlarımızı her yere çelenk yağdırırken, lüks otellerde sahne alan sanatçılara devlet bütçesinden şampanyalar patlattırırken görmedik mi? Herkesin kemer sıktığı bir dönemde makam arabalarındaki benzini, sokağı karşı tarafındaki dükkana gitmek için harcamadı mı yetkililer? Eş, dost, akrabaya Kıbrıs’ı gezdirmek için emre amade verilmedi mi makam araçları? Bakanlık bütçesinden reklam yaptırmak, sükse kazanmak için pek çok gazeteciler, ajans yetkilileri lüks otellerde konaklama yaptırılıp, yedirilip içirilip yurt dışına gönderilmediler mi?

 Bunlar olup biterken kimsenin aklına gelmedi ‘ekonomik önlemler’ almak da şimdi ülkemiz İsveç gibi önemli bir yerde temsilcilik aldığında mı önleme gidilmeye gerek duyuldu. Halbuki en çok reklam ve gövde gösterisi yapmamız gereken durumlardan biri bence buydu.  Rotamızı artık tamamen kaybettik. Allah sonumuzu hayretsin…

 Her neyse yine de yeni temsilciliğimizin hayırlı uğurlu olmasını diliyorum, bu göreve atanan Damla Güçlü hanımefendiye de kolaylıklar ve başarılar diliyorum…