Valla olmuyor, ne kadar istesem de olmuyor.. Pazar günleri farklı denizlere yelken açmak istiyorum, siyasi ortam izin vermiyor..
Bu aralar olmuyor..
Günlük meselelerden uzak pazar keyfi yaşanamıyor!.. Yine böyle bir haftadayız..
MİT krizi konusunda birçok senaryo yazıldı.. İçlerinde akla mantığa sığan da vardı, akıllara ziyan olan da..
Haa.. Belki de, ‘akıllara ziyan’ dediğimiz, olan biteni en iyi anlatan senaryodur!
O kadarını bilemem..
*
İlk yorumlar şöyleydi..
Bu iktidarla Gülen cemaatinin savaşıdır.. Köprüler atıldı, kılıçlar çekildi.. Cemaate yakın duran savcı ve emniyetçiler, iktidara yakın duran MİT’çilere operasyon yapmaya kalktı..
İlk günler hararetle konuşulan bu senaryodan birkaç gün içinde vazgeçildi..
Kimi, hayır böyle bir şey yok dedi..
Kimi, çatışma vardı ama yatıştırıldı. Taraflar pozisyonlarını bozmasa bile sakinleşti tezini savundu..
Muhafazakâr kesim, bu senaryonun muhaliflerin en büyük hayali olduğunda birleşti..
*
Bu değilse neydi?
Askeri vesayetin yerini yargı vesayetinin alma çabasıydı.. Seçilmişleri vesayet altına almak isteyen atanmışların oyunuydu..
MİT Müsteşarı üzerinden Başbakan’a uzanılacak, hükümetin ‘Kürt politikası’ sorgulanacak, siyaset vesayet altına alınacaktı..
Bir başka senaryo da buydu..
İlk bakışta mantıklı geliyor.. Bu minvalde manşetler de atıldı ama sağlam dayanağı yoktu..
Niye mi?
Atanmışlar dedikleri kimdi?
Savcılar ve polisler mi? Onların üzerinden mi seçilmişler vesayet altına alınmak istendi?
Olamazdı..
Çünkü, kriz çıkınca seçilmişler ‘atanmışları’ anında görevden aldı..
Alamayabilirdi!..
Alamasa, vesayetin daniskası olurdu.. (Geçmişte olduğu gibi!)
*
MİT’in KCK’yı yönlendirdiği, MİT elemanlarının bazı eylemlere katıldığı, öncülük ettiği, İmralı’dan Kandil’e mektup taşıdığı iddiaları da var..
O MİT’çiler kimdir, hangi eylemlere katılmışlardır, KCK içindeki sayıları, önemleri, rolleri nedir bilmiyoruz ama savcılık tarafından dillendiriliyor..
Bunun üzerinden de birtakım senaryolar üretiliyor..
Emniyet bilerek bu işi çok büyütüp mesele haline getirmiş..
Niye yapmış?
MİT’i yıpratmak için..
Neden yapmış?
Efendim istihbarat tek elde toplanıyor ya.. Patron, MİT Müsteşarı oldu, bütün istihbarat birimleri ona bağlanacak.. Biliyorsunuz, 1 Ocak’ta Gölbaşı’ndaki Genelkurmay’ın elektronik dinleme üssü MİT’e devredildi..
Arkasında anten tarlası varmış, bütün dinlemeler buradan yapılıyormuş..
Bu bilgi üzerine bina edilen senaryo şu..
Emniyet istihbarat, MİT’in patron olmasını içine sindiremiyormuş.. MİT elemanlarının bazı hukuk dışı hareketlerini abartarak Hakan Fidan’a yüklenmek için malzeme yapmış..
Meselenin aslı astarı buymuş..
*
Gelelim son senaryoya..
Benim korkutucu bulduğuma..
Fidan’ı ‘şüpheli’ sıfatıyla ifadeye çağırmak MİT’in Ortadoğu ülkelerindeki etkinliğini kırmak için içimize sızan MOSSAD ajanlarının tezgâhıymış..
Yok artık demeyin..
Muhafazakâr medyanın üzerinde hemfikir olduğu konu bu..
Dış güçlerin oyunuymuş; Fidan’ı dolayısıyla MİT’i etkisizleştirme, itibarsızlaştırma operasyonuymuş..
Hatta diyorlar ki;
Peki, MİT bu MOSSAD ajanlarını temizlemeye kalkarsa ne olur? Misilleme yaparsa!.
O kadarını bilemem..
*
Bildiğim şu.. Türkiye için en kötü durum son senaryonun doğru çıkmasıdır.. Bütün bu olan biteni içimize sızan CIA, MOSSAD ajanlarının tertiplemiş olmasıdır..
Bir ülke için bundan daha feci bir durum olamaz..
Sızdıkları yere bakar mısınız?
Emniyet istihbarata, terörle mücadele birimlerine, özel yetkili savcıların, hâkimlerin içine..
Ürkütücü !..
Korkutucu!..
Oraya bile sızabilen yabancı ajanlar her yere sızar.. Bırakın her yeri oraya sızmaları yeter de artar bile..
*
Bu senaryolardan biri doğru, ama hangisi?..
Sizce!
Bakan Suat Kılıç demiş ki; ‘Türkiye hukuk devletidir. Bu kadar senaryoyu hukuk kaldırmaz.”
Haklı.. Hukuk taşıyamıyor..
(Milliyet)