“Gazetecilikte ses çıkarmak, öğrenmekten daha kolaydır. Özelleştirmek, terlemekten daha zariftir”
Harold Evans
*
Viyana Üniversitesi’nde sosyoloji profesörü olan Roland Girtler’in kaleme aldığı ve birçok kişinin fazlasıyla ilginç, tuhaf ve eğlenceli bulabileceğini benim de düşündüğüm bir kitap var.
Adı: Terbiyesizliğin Teorisi.
Kitapta ‘muteber toplumun’ dışında kalan ve kendi bünyesinde terbiyesizlik üreten ve geliştiren gruplar ele alınıyor…
Grup, kendilerine özgü bir dili, ritüelleri ve semboller sistemi bulunan, özgün kıyafetler giyinen, ortak menfaatleri olan ve hayatı idame etmekte müşterek stratejiler geliştiren insanlar kümesidir” diyor yazar Goland Girter…
Girtler, “kenar kültürler” olarak tanımladığı gruplardan yola çıkarak genel bir “terbiyesizlik teorisi”ne ulaşmaya çalışıyor.
Bu anlamda biz medya mensuplarını yakından ilgilendiren önemli kavramlar üretiyor…
Adından anlaşılacağı üzere kitap, “terbiyesiz” davranışları anlatıyor.
Bu kavram bilerek kullanılmış.
Nitekim “sapma” ya da “aykırı” denmiyor.
Yazar bu kavramları özellikle kullanmadığını, hemen hemen her davranışın bir “sapma” veya “aykırı” bir davranış olarak nitelendirilebileceğini söylüyor.
Genel kurallara aykırı olarak kırmızı ışıkta geçen birinin veya yabancı bir kadına laf atan bir erkeğin bile bu bakımdan “aykırı” olabileceği belirtildikten sonra, “terbiyesiz insanlar”, neyin “terbiyeli” ,neyin “terbiyesiz” ve neyin “suç” olduğunu belirleyen insanlar tarafından temsil edilen bir toplumda genel kabul görmüş kurallara karşı şiddetli direniş gösteren insanlar olarak tanımlanıyor…
Kitapta terbiyesizlik çeşitlerine göre sınıflandırılmış bu gruplardan herhangi birine müntesip olan insanlar önce etraflıca inceleniyor.
Onların dünyaya bakışı, neden o duruma geldikleri anlatılıyor.
Daha sonra bu insanların özellikleri, stratejileri, hileleri, nasıl vakit geçirdikleri, kullandıkları dil, mensup oldukları grubun ana özelliği ve onur anlayışları ortaya konuyor…
Kitap sadece serserilerin, asilerin, mahkûmların, fahişelerin, kadın satanların, kumarbazların, kaçakçıların hayatlarını, yaşama biçimlerini merak edenler için enfes bir kitap değil, aynı zamanda sosyal bilimlere meraklı herkesin ama en çok da biz medya mensupları tarafından okuması icap eden bir eser…
**
Propaganda, siyasi etkinin sağlanmasında önemli bir faktör olduğu için;
Özellikle geçen yüzyılda bolca kullanılan bu yöntem, çok geçmeden “dans edeceği” alanı medya olarak gördüğü için;
Her türlü basın-yayın organında, üstü kapalı yahut sarih bir biçimde yapılan propaganda, toplumun doğru ve yanlış değerlerini etkilediği ve demokrasinin nasıl “olmaması” gerektiğini de resmettiği için;
Şefiyle, adamlarıyla, törenleriyle, bağlılıklarıyla, çıkar çatışmalarıyla, girdi ve çıktılarıyla ticari kurumların bir ahlaki staj arenası olan medya ve mensupları, bu eseri okurken kendilerini “terbiyesiz kitlenin” en başta geleni olarak göreceklerdir…
Medya mensupları şunu bir kez daha anlayacaklar kitabı okuduklarında;
ÇOĞU BİLGİ, EĞER GÜÇLER İLİŞKİSİYLE ORANTILI DEĞİLSE, BİÇİMSEL AÇIDAN NE KADAR DOĞRU OLURSA OLSUN GEÇERSİZDİR…
“Gazetecilikte gerçeği söylemek ve ŞEYTANI UTANDIRMAKTAN daha yüksek bir yasa olamaz” diyordu “Soğuk Savaş” kavramını ilk tanıtanlar arasında yer alan gazeteci ve siyaset bilgini Walter Lippmann…
Ne var ki bu eseri okuyup medyanın -inanılanın ya da zannedilenin aksine- “kadın satanlardan” daha ahlaklı olmayı gerektirmediğini;
Gazeteciliğin ise ‘muteber toplumun dışında’ bir meslek olduğunu düşünürseniz eğer seslenin…
Olur mu?
(kibrispostasi'ndan)