Yeni başladığım hastanenin zorunlu eğitimlerine katıldığım akşamlardan biri. Salon boşaldı, bir ben kaldım. Mevsim sonbahar, günler kısa. Akşam namazı çabuk geçer. Abdestimi alıp, heyecanla İngiliz hocaya soruyorum, namaz kılacağım bir yer olup olmadığını. Kadının gözleri parlıyor ve tüm işi bırakıp önüme düşüyor uygun bir mekan bulmak için. Koridorun sonunda boş bir oda buluyoruz. “Burası uygun, burada kılabilirsiniz” diyor, yardım etmiş olmanın vicdan rahatlığı ile. Hatta kıbleyi bulma konusunda bile yardımcı oluyor bana. Tam niyetleneceğim anda, içeriye bir görevli girip soğuk bir ses tonu ile odayı kapatması gerektiğini söylüyor. İngiliz Hoca, hayret ve biraz da telaşla “ama bayan namazını kılacaktı ” diye uyarıyor görevliyi. Aynı soğuk, mekanik ve iş odaklı ses tonu ile yineliyor odayı kapatması gerektiğini.

Toparlanıp odadan ayrılıyoruz. Hoca mahcup, özür üstüne özür diliyor. Ben “hiç üzülmeyin, yakında bir cami var. Orada kılarım” diyerek rahatlatmaya çalışıyorum. “Olur mu? İbadet etmek önemli senin için” diyor meraklı ve soran gözlerle. Kadının bu hassasiyeti kararan günde cebime sıkıştırılmış bayram harçlığı gibi huzur ve mutluluk veriyor bana. Tüm ısrarıma rağmen bırakmıyor beni ve toplantı yaptığı odayı boşaltıp, “burada kılabilirsiniz” diyor. Ceketini dahi almadan, namazımı kılana kadar soğukta bekliyor misafiri ile birlikte.

 O namazdaki huşu ve lezzeti hiç unutamadım. 

Bu olay bana yıllar önce koleje giderken yaşadığım bir hatırayla bağlantı kurdurdu. 4. Katta olan sınıftan en altta olan mescide inmeye üşenip bir köşede namazımı kılayım hemen fikri ile başladım namaza. Hoca içeri dalıp bir köşede namaz kıldığımı görünce başladı kızmaya. Ben telaşlandım tabi hemen. Sonradan anladım ki “mescidin tüm halılarını sizin için yenileyip elden geçirdik ama siz buradaki kirli halılar üzerinde namaz kılıyorsunuz” serzenişi imiş hocanınki. 

İslam karşıtlığı adına yapılan tüm algı operasyonlarına rağmen bu ülke insanın din ve ferdî özgürlükler karşısındaki saygı ve adaletli duruşlarını seviyorum. Bu ülkeden vazgeçememe sebeplerimden biri de bu; Özgürce inancını yaşayabilmek. Her bireyin, saygı, itina ve ihtimam gösterilerek yaşamaya hakkının korunması. Üstelik bunun kanunlardan önce toplumsal farkındalık ile yapılması.