NİYETİ ne kadar iyi olursa olsun...

Kalbi ne kadar temiz olursa olsun...

Başarması ne kadar temennimiz olursa olsun...
Leyla Zana bu işi başaramaz.
Başaramaz çünkü...
-  PKK, Zana’ya “Bırak yalvarmayı” diyor.
-  BDP, Zana’ya “Bırak dilenmeyi” diyor.
-  BDP ve PKK’nın etkisindeki “kitle” homurdanıyor.
Kısacası...
Leyla Zana Başbakan’la yaptığı görüşmeden önce, kendisini “efsane” olarak gören tabanı arkasına alabilmiş değildi.
* * *
Hatırlayalım: Bir Kemal Burkay vardı, ne oldu ona?
-  Hani bin yıllık sürgünden dönmüştü.
-  Hani Kürt sorununda bir “alternatif” olacaktı.
-  Hani Kürt siyasetinde tekeli kıracaktı.
Şimdi adını işiten var mı? Neden böyle oldu?
Lafı uzatmaya gerek yok:
Çünkü Kemal Burkay, bizimle kurmayı başarabildiği diyalogu Kürt halkıyla kuramadı.
* * *
Gelelim Leyla Zana’ya...
O Kürtler arasında bir efsane...
Bu nedenle onun, kitle desteğini arkasına alarak Başbakan’la görüşmeye gitmesi fazlasıyla mümkündü.
Ancak bunun için bir “incelik”, küçük bir “incelik” yapması gerekiyordu. 
Mesela Başbakan’la yapacağı görüşmeden önce çıkıp...
“75 yaşında Türkçe bilmeyen teyzeyi KCK yöneticiliğinden tutukladılar. Başbakan’dan ilk talebim onun serbest bırakılması olacak” deseydi...
-  PKK’ya rağmen...
-  BDP’ye rağmen...
“Kitle”yi arkasına alabilirdi.
Özgüveni o kadar mübalağalı ki Zana’nın, bunu yapmaya bile tenezzül etmedi.
* * *
Hepsini geçtim.
Leyla Zana, Başbakan’la görüşmesinden sonra yaptığı açıklamanın onda birini bile görüşmeden önce yapsaydı yine durumu kurtarabilirdi.
Aşırı özgüven, sanırım onu da esir almış durumda...

Şevval Sam’a yapılan ayıptır

BİR zamanlar ambargolara maruz kalanlar, palazlanınca başkalarına ambargo uygulamaya başladılar.
İşte bakın:
Şevval Sam’ın konserleri AK Partili belediyeler tarafından iptal ediliyormuş.
Neden?
Çünkü Şevval Sam başörtüsüne hakaret etmiş.
* * *
Ne demiş Şevval Sam?
“Başörtüsü tekstil ürünüdür” demiş.
Bu hakaret midir?
İnanmayan, manevi önemini kavrayamayan bir insan için başörtüsü tekstil ürünü olmaktan başka bir şey ifade etmez.
Böyle birinden “Başörtüsü öyle kutsal bir şeydir ki” diye başlayan nutuklar beklenemez.
İnanandan / inanmayandan beklenilen şu olmalıdır:
Bir temel insan hakkı olan başörtüsünün “özgür” olmasını savunmak...
Şevval Sam o konuşmasında başörtüsünün özgürlüğünü savunmuş, yasaklanmasına karşı çıkmış.
* * *
Başörtüsünün yasaklanmasına can atıldığı dönemlerde...
Başörtüsüyle hiç işi olmayacak kişiler de “başörtüsüne özgürlük” talep ederlerdi.
Bu tür kişiler şöyle derlerdi:
“Ben başörtüsünü anlamlı bulmuyorum ama anlamlı bulanlara da karışılsın istemiyorum.”
Bu tür açıklamalar karşısında hiçbir inananın aklına, “Vay! Bakın, başörtüsünü anlamlı bulmuyormuş” diye afra tafra yapmak gelmezdi.
Aksine bu tür açıklamaları yapanlar el üstünde tutulurdu.
Çünkü o zamanlar, bu tür açıklama yapanlara fena halde ihtiyaç vardı.

Öcalan safsatası

İNSANOĞLUNUN gizemli şeylere duyduğu kadim meraktan faydalanan bazıları Öcalan konusunda balon üzerine balon uçuruyorlar.
Söyledikleri şu:
“Öcalan bazen MİT’e ait bir helikopter, bazen MİT’e ait bir yatla İmralı’dan alınıp MİT’in Bursa’daki Merkez Misafirhanesi’ne götürülüyor. Öcalan son aylarda zamanının büyük bölümünü Bursa’daki MİT misafirhanesinde geçiriyor.”
* * *
Bu balonu uçuranlara tek bir soru soruyorum:
Öcalan’ı sık sık İmralı’dan alıp Bursa’daki misafirhaneye götürmek gibi süper riskli bir işe soyunanlar, Öcalan’a Bursa’daki MİT misafirhanesinde ne yapıyorlar ise, aynısını neden İmralı’da yapmayı tercih etmiyorlar?
Başka sorum yok.

‘Cesur çıkış’ mı dediniz?

AK Parti Milletvekili Zeynep Karahan Uslu, Bugün gazetesine demeç vermiş.
Demiş ki:
“Gelecek dönem Meclis’te başörtülü kadın milletvekillerinin de görev yapabileceğine inanıyorum.”
Bugün Gazetesi, bu açıklamayı şöyle yorumlamış: “Karahan’dan cesur çıkış.”
* * *
Karahan’ın açıklamasının “cesaret” ile uzaktan yakından ilgisi yok.
Bugünün konjonktüründe uzatın mikrofonu herhangi bir AK Partili milletvekiline...
İşiteceğiniz cümlenin, Karahan’ın cümlesinden hiçbir farkı olmayacaktır.
Eğer Karahan, demecinde “Gelecek dönem de Meclis’te başörtülü kadın milletvekillerinin görev yapabileceğine inanmıyorum” deseydi...
İşte bu açıklama için “cesur çıkış” denilebilirdi.

İstanbul’un semtleri

NECİP Fazıl o ünlü “Canım İstanbul” şiirinde üç semti üç kelimeyle şöyle anlatır:
-  MODA: Kurumlu...
-  EYÜP: Öksüz...
-  KADIKÖY: Süslü...
* * *
Necip Fazıl’dan aldığım ayakla ben de İstanbul’un semtlerine küçük karşılıklar aradım.
Bulduklarım şunlardır:
-  MECİDİYEKÖY: Riyakâr...
-  CİHANGİR: Eyyamcı...
-  ADALAR: Havai akıllı...
-  ETİLER: Rint meşrep...
-  BEBEK: Kasıntılı...
-  ORTAKÖY: Goygoycu...
-  SULTANAHMET: Zürafanın düşkünü...
-  CAĞALOĞLU: Eski kitap kokulu...
-  ÜSKÜDAR: Ağırbaşlı...
-  ÇAMLICA: Mübalağasız.
-  ŞİLE: Denizkızı...
-  TARLABAŞI: Kimliği krizde...
-  AKSARAY: Yorgun...
-  ARNAVUTKÖY: Kıskanç ve hasis...
-  GALATASARAY: Aşırı politik...

(Hürriyet gazetesinden alınmıştır)