BAŞBAKAN Erdoğan, bir Amerikan gazetesine verdiği demeçte şöyle demiş:

“İfade özgürlüğünün zirvede olduğu bir dönemden geçiyoruz”.

* * *
Demek ki neymiş?
-  Azıcık aykırı gidene “sen kimsin ya” diye fırça çekerek...
-  Mırın kırın edeni “sen işine bak” diye tersleyerek...
-  Düşüncesini ifade eden köşe yazarını haşlayarak...
İfade özgürlüğünün zirvesinde olunabiliyormuş.
* * *
Ama durun bir dakika.
Belki de Başbakan Erdoğan, “Türkiye ifade özgürlüğünün zirvesinde” derken, sadece kendisinin ve arkadaşlarının durumunu göz önünde bulunduruyordur.
* * *
Eh, ne de olsa Başbakan Erdoğan, son dönemde kişisel ifade özgürlüğünün zirvelerinde dolaşıyor.
İstediği gibi konuşuyor, istediği gibi bağırıyor, istediği gibi racon kesiyor, istediği gibi azarlıyor.
Kısacası...
Türkiye, Başbakan Erdoğan açısından ifade özgürlüğünün zirvede olduğu bir dönemden geçiyor.
Bu açıdan haklı yani...

Başbakan’ın yakın çalışma arkadaşları açısından da Türkiye ifade özgürlüğünün zirvede olduğu bir dönemden geçiyor.
Bakın sadece son günlerde “zirvede” hangi sözler edildi:
-  Bir hükümet yetkilisi, Oslo görüşmeleri için “İslam’da bile karı-kocanın arasını bulmak için yalan söylemek caizdir” açıklaması yaptı.
-  Bir iktidar milletvekili, “biz Kürt sorununu çözdük” dedi.
-  Bir bakan, “şehitlik nasip işi” dedi.
-  Bir başka bakan “Hindistan ve Pakistan’da da oluyor” dedi.
-  Bir vali, “Genelkurmay Başkanımız çevresi olan bir insan, o kilimi bir yere koysa acayip tanıtım olur” dedi.
* * *
Zirvede bırakmak güzeldir.
Keşke...
Hükümetimiz ifade özgürlüğünü zirvede bıraksa...

İmam hatipleri sevimsizleştirmek

İMAM hatiplere zulüm yapıldı.
Ancak...
Zulmün açtığı yaraları sarmakla yetinmeyen hükümetimiz, imam hatipler için ekstra ayrıcalıklar tanımaya gidiyor:
-  Mesela Harp Okulları’na alınmayan başka liselerin mezunları varken, sadece imam hatip mezunlarının Harp Okulu’na alınmasını planlıyor.
-  Mesela 28 Şubat’ta orta kısımları kapatılan başka okulların orta kısımları yeniden açılmazken bu hakkı sadece imam hatiplere tanıyor.
-  Mesela bin yıllık okulları veliye, öğrenciye ya da öğretmene sormadan “burayı imam hatip yaptık” diyerek dönüştürüyor.
* * *
Zulme uğramak kişileri de, kurumları da sevimlileştirir.
Bu nedenle...
Eskiden “imam hatip” denilince inceden bir şefkat uyanırdı bende. Fakat bugünlerde “imam hatip” denilince yüzümü buruşturuyorum.
Yine inceden...

Daha açık konuşalım

ENGİN Ardıç şöyle yazmış:
“Açık konuşalım: Necip Fazıl, Nâzım Hikmet’ten daha iyi bir oyun yazarıdır. Oyunları çok iyidir demedim, ‘tiyatro’ olarak Nâzım’dan daha iyidir”.
* * *
Ben de şöyle diyorum:
Daha açık konuşalım.
Necip Fazıl da, Nâzım Hikmet de kötü oyun yazarlarıdır.
İkisi arasında “hangisi daha iyi” ya da “hangisi daha kötü” diye bir kıyaslama yapmak bile gereksizdir.
İkisi de birbirinden kötüdür.
“Tiyatro” olarak...

İhmal haberleri mubah mıdır?

TERÖR haberleri küçük verilsin.
Tamam.
Terörün propagandası yapılmasın.
Tamam.
Terörün ekmeğine yağ sürülmesin.
Tamam.
* * *
Hepsine tamam ama bir meselemiz var.
Mesele şudur:
İhmalleri, vurdumduymazlıkları, önlem almamayı dile getirmek de terörün ekmeğine yağ sürme kapsamında mı değerlendirilecek?
Teröristin önüne atılan otobüslerden, şehit savcının “önlem alın” uyarılarından, aynı yerde 56 saat arayla aynı şekilde vurulan polis ve askerlerden söz edilemeyecek mi?
“Kimdir bu işlerin sorumlusu” denilemeyecek mi?

Ne oldu?

-  Bir “adamlar yiyor ama çalışıyor” vardı, ne oldu ona?
-  Bir İhsan Eliaçık vardı, ne oldu ona?
-  Bir “Çincede kriz sözcüğü ile fırsat sözcüğü aynıdır” vardı, ne oldu ona?
-  Bir “laikçi teyze” vardı, ne oldu ona?
-  Bir “seviyeli beraberlik” vardı, ne oldu ona?
-  Bir “Kanal İstanbul” vardı, ne oldu ona?
-  Bir 28 Şubat soruşturması vardı, ne oldu ona?
-  Bir Sadettin Teksoy vardı, ne oldu ona?
-  Bir Malezya vardı, ne oldu ona?

El insaf

-  Tuncay Özkan beşinci yıla girdi...
-  Mustafa Balbay yıl saymaya devam ediyor.
-  Soner Yalçın arkadaşlarının tümünü uğurladı, hâlâ yatıyor.
-  KCK’dan tutuklananlar içeride unutuldu.
-  Hanefi Avcı’nın adını geçiren yok.
Hepsini sayamayacağım.
* * *
Bu ülkede üzerinde ittifak edilen nadir cümlelerden biridir “Tutukluluk cezaya dönüşmemeli” cümlesi...
Üzerinde ittifak ettiğimiz cümlenin karşılığı, işte bu tutukluluk rekorları oldu.
Bir de şunu düşünelim:
Ya o cümlenin üzerinde ittifak etmeseydik?

Mülteci duası

EVİNİ barkını bırakıp çoluk çocuk topraklarımıza sığınmak durumunda kalmış insanlar için “bir elleri yağda bir elleri balda” edebiyatı yapanlar...
Ve bu edebiyatla toplumda “mülteci nefreti” oluşturmaya çalışanlar...
Size sadece şunu söylemek istiyorum:
“Allah sizi bile mülteci durumuna düşürmesin”.

Bir rica

LİBERAL Profesör Atilla Yayla, Zaman gazetesine CHP’nin Suriye politikasını eleştiren bir makale yazmış.
Söylediklerine büyük ölçüde katılıyorum.
* * *
Ancak Atilla Yayla’nın CHP eleştirisi yaparken yazdığı şu cümleye takıldım:
“CHP’lilerin Hatay’da kapı kapı dolaşıp halka ‘mültecilere kiralık ev vermeyin’ çağrısı yapması hangi insani değerle uyuşur?”
* * *
Atilla Yayla’ya çağrıda bulunuyorum:
Hangi CHP yetkilisi Hatay’da kapı kapı dolaşarak ‘mültecilere kiralık ev vermeyin’ çağrısı yapmıştır?
Bu konuda bir isim, bir tarih, bir belge sunabilirler mi acaba?

  (Hürriyet gazetesinden alınmıştır)