Politikada doğru analiz herşeydir.


KKTC'de hiç analiz yapmadan "yola çıkanlar" ya da yanlış analizlerle "evdeki hesaplarının çarşıya uymadığını görünce" Ankara'ya çatanlar ve hala "eski Türkiye'ye yönelik numaralarının yeni Türkiye'de tutmadığını gördükçe iyice dağıtanlar" günlük yaşamın bir parçası halindeler.


Ankara ile ilşkilerini onlarca yıl "biz onların her dediklerine he diyelim, Lefkoşa'ya döndüğümüzde yapmayız, olur biter" metodu ile götürebileceklerini sananlar bu "yöntemlerinin tutmadığını" göremeyecek kadar da "körler" bazen.


AK Parti ile ideolojik sorunlara sahip olduğunu saklayarak el altından "tüm AK Parti karşıtları ile flört ederken" takip edildiklerinden habersiz olanlar hala "sadık" rolü oynarken gülünç durumda olduklarının da farkında değiller.


Katıldığı bir etkinlikte "AK Parti karşıtı çevrelerin hapiste olduğunu iddia ettikleri yazar ve gazeteciler ilgili söylevlerini alkışlayıp" ardından "AK Parti ile kanlı bıçaklı" bir meslek grubu başkanının konuğu olarak kendini alkışlatan ve de kendini ziyaret eden Türkiye'nin muhalefet partisi milletvekilleri ileyken ana muhalefet partisini öve, öve "bitiremeyen"  durumu biraz olsun olsun idare edebilmek için AK Parti'li yerel politikacılar ve işadamları ile bir araya gelerek durumu dengelediğini sandığında onun hala 2002 öncesi Türkiye analiziyle hareket ederek "Türkiye'yi idare ettiğini" sandığını görmekteyiz.


Hele "biz Ankara'ya rağmen kazanırız" ya da "Recep Tayyip Erdoğan'a rağmen zafer bizim" diyerek hem kendini hem de çevresini "motive edenler" kendi kazandıkları seçimi bile "AK Parti'ye rağmen" kazandıklarına inanıyorlarsa gerçekten analizleri hatalı.


Bu hesaplar gerçekten "ayağı yere basmayan" yanlış hesaplar.


AK Parti isteği üzerine "mümkün olduğunca az bir farkla" ipi gögüslemesini sadece ve sadece "kendi başarısı" olarak yorumlayanlar ve "AK Parti"nin adayına rağmen kazandım" diyenler aslında kendilerinin "AK Parti" adayı olmuş olabilecekleri ihtimalini bir düşünseler hiç fena olmaz.


Ya da bir parti kurultayını yorumlarken "AK Parti'ye rağmen" "kıl payı kaçırdık" diye açıklayarak teselli bulanlara "tüm on yıllardır bingo tutan klasik yöntemlerinize rağmen yarış başladığında hiç şansı olmayan size rağmen kazanan oldu" denme ihtimalini nedense duymazdan gelmek istiyorlar.


Hele sadece ve sadece "kendisine uymayan ya da kendisi açısından uygun görmediği birini engellemek uğruna" daha düne kadar "kanlı bıçaklı olduklarıyla derin ittifaklar kuranlar" 75 milyonluk bir süper gücün ve yöneticisinin imajını ve de prestijini çizmekten çekinmeyecek kadar "iddialı bir savaşa soyunanlar" ya çok sağlam "bir güce sırt dayamış olmalı" ya da çok yanlış analizlerle "her şeyi yitirmek pahasına yola çıkmış" olmalı.


Eğer KKTC'de doğru analizlerle yola çıkılmış olsaydı politik çekişmelerin vardığı nokta mahkeme olmazdı.


Eğer KKTC'de doğru analizlerle yola çıkılmış olsaydı "Ankara bu kadar açık bir şekilde"  kavganın "hedefi" haline getirilmezdi.


Bazen en sert mücadelerde bile "ara vermek" ve "her şey pahasına" diretmemek makul olanıdır.


"Ben onu istemiyorum. Onun yerine kimin geldiği sorunum değil" yaklaşımı ile tavır alıp ardından tekrardan "safları sıklaştırın" diyerek kavgayı sürdürmek ne derece mantıklı. Acaba sorun "onun bunun davetiyeleri ile uğraşacak kadar ufak hesaplara batmış" yaverlerde mi?


Bilmiyorum.


Bildiğim tek bir şey var. O da bu durumda "iyi bir durum değerlendirmesi" yapıp daha geç olmadan hem Türkiye'nin hem de KKTC'nin lehine bir "rota düzenlemsesi" yapmak. Aksi takdirde bu tekne sadece ve sadece "kayalara vurur".