Son yıllarda şu küçük ülkede neler yaşandı neler?..
   Güzelyurt ve Lefkoşa’nın bazı bölgeleri sular altında kaldı...
   Binlerce insan mağdur oldu...
   Sadece bu yılın ilk 10 ayında 16 kişi intihar etti, 8 kişi ölümün eşiğinden döndü...
   Uyuşturucu, hırsızlık ve soygunlarda patlama yaşandı...
   Mazbata yüzünden hapislikler başladı...
   Başkent Lefkoşa çöplerle kaplandı...
   Salgın hastalık tehlikesi kapıya geldi, dayandı...
   Belediye çalışanları maaşlarını zamanında alamaz oldu, sosyal yatırımlar yerine getirilmedi...
   Çok sayıda esnaf kepenk indirdi...
   Bizlere güvenerek mülk satın alan İngilizler, parasını ödedikleri halde evsiz bırakıldı...
   KKTC’nin bayrak taşıyıcısı milli hava yolu şirketi kapatıldı...
   Peki bunca olay karşısında, bizi yönetenler ne yaptı?..
   Sorunların çözümü ve mağduriyetlerin giderilmesi konusunda ortaya koydukları bir plan ve proje var mıdır?..
   Halkı tatmin etmek, geleceğe yönelik umut vermek için ne yaptılar?..
   Kaç saatlik mesai harcadılar?..
   Özellikle hafta sonlarını, bayram tatillerini nerelerde geçirdiler?..
   Elbette ülke sorunlarının çözümü konusunda çalışarak değil...
   Sadece parti içi kavga başladığında yoğun mesai harcadılar...
   Hele geride bıraktığımız hafta sonunda inanılmaz bir yoğunluk yaşadılar...
   Başbakanlık, tarihinde bu kadar canlı bir hafta sonu geçirmedi...
   Nedeni mi?..
   Nedeni malum...
   İkinci tur seçim isteyen Ahmet Kaşif ile buna karşı çıkan Başbakan İrsen Küçük arasındaki yarış...
   Başbakan Küçük, bir şekilde Ahmet Kaşif ile arkadaşlarından kurtulmak istiyor...
   Bunu başarabilmek için de parti meclisinde görev yapanların desteğine ihtiyaç duyuyor...
   Gruplar halinde makamına çağırdığı bu insanlara soruyor:
   “Ahmet Kaşif, Hasan Taçoy ve Zorlu Töre, meclisin çalışmasını kilitledi, bütçemizin geçmesine engel oldu... Onları ihraç edelim mi arkadaşlar?..”
   Ne diyecekler?..
   Başbakan’dan yardım bekleyen veye ilişkileri iyi olanlar “atalım gitsinler” diyecek...
   Kaşif’ten yana olanlar da karşı çıkacak...
   İkincisi de, Başbakan’ın ‘zor zamanlarda’ ortaya attığı bir korku sorusudur:
   “Öyleyse erken seçime gidelim arkadaşlar...”
   Bir daha kazanmayacağını bilen insanlar buna “evet” der mi hiç?..
   “Aman efendim hiç de zamanı değildir... Ülke bu halde iken erken seçim kaybımıza olur” derler...
   UBP içinde yaşananlara bakınca ülkemizde insan ilişkilerinin ne kadar değiştiğini daha kolay anlayabiliyorsunuz...
   Bir çıkar dünyası ki; sormayın...
   Dün arkadaş, bugün iki yabancı...
   Dün kol kola yürüyenler, bugün düşman kardeşler...
   Dün sevgiden, bağlılıktan, sadakattan bahsedenler, bugün mazeretlerin arkasında yürüyerek, ayrılığı, hatta cezalandırmayı konuşabiliyorlar...
   Siyasette yaşanan bu çirkin görüntüler, ne yazık ki sıradan vatandaşlarımızın günlük yaşamlarında kötü örnek olabiliyorlar...
   Bu üzücü çöküşü durdurabilmek ve kötü örnekleri, iyiye çevirebilmek için ciddi hizmet anlayışına ihtiyaç vardır...
   Hükümet, parti içi çatışmayı bir kenara bırakıp, çok kısa sürede erken seçime gitmenin önünü açmalıdır...
   Bunun için de parlamentonun, halkın beklentilerini dikkate alarak yeni bir seçim sistemini hayata geçirmesi gerekir...
   Kahire ve Atina’da yaşananlardan ders çıkarılmalıdır...


(Kıbrıs gazetesinden alınmıştır)