"Kalp dili" Başbakan'ın kendisini anlatmak için seçtiği bir ifade. Bunun "gönül dili, yürek dili, samimiyet" gibi başka söylenişleri de var.
Tayyip Bey, siyasette böyle yol aldı denebilir. Sanırım halktaki karşılığı da, bu "kalp dili"ne paralel oluşmuş durumda. Şu anda da, toplumun çok geniş bir kesiminde -ki bu yüzde 50'nin üstünde bir toplum kesimine tekabül ediyor- kalp dili boyutuyla yansıma buluyor.
İnsan devlet olunca, herkesi, her çıkarı karşılayacak bir kalp dilini bulmanın zorlaştığı zamanlar olması tabii.
Ancak, iktidarının onuncu yılında bile, mesela salı günkü grup konuşmasında, Uludere söz konusu olunca "kalp dili"ni söylem olarak devreye soktu.
Ama bakıyorum, Uludere'deki "kalp dili" söylemi, bu sözün en çok yansıması beklenen dünyada yeterli karşılık bulmuyor.
Yani ben Tayyip Bey'in kalp dilinin mesela Uludere'deki annelerin yüreğinde yansımasını beklerim.
Ondan öte, tüm Doğu-Güneydoğu'da, kendilerini Uludere ile duygudaşlık ikliminde gören Kürtler'de yankı bulmasını beklerim.
Grup konuşmasında "kalp dili"ne vurgu yaptığına göre kendisinin de bu işten siyasi rant üretmek isteyenlere değil tabii ama Uludere'nin yüreği yaralı insanlarına, annelerine ulaşmak istediği çok açık.
Uludere'de kalp dili sınavı
Ama olmadı.
Oralardan hâlâ duygu kırılmasının akisleri yansıyor ve bu akisler, kalp dili vurgusunu yaralıyor.
Kolay değil dedim, devlet olunca kalp dilini her an devrede tutmak ama bence bunu başarmak da Türkiye'de birçok şeyi düzeltmenin en kaçınılmaz yolu.
Elbet bir siyasi duruşunuz olacak ama Türkiye, gerçekten çok yaralanmış bir toplum ruhuna sahip.
Osmanlı'nın yıkılış sürecindeki sancıları aşalım, ardından gelen köklü sistem değişimi, tek parti dönemi, devrim sancıları, çok partili hayatta 5 askeri müdahale, gençlik hareketleri, terör, ayrılıkçılık, mezhep farklılıklarının üzerinden yapılan kışkırtmalar... 90 sancılı yıl...
Böyle bir toplum vasatında, o sancının bir parçası olmak ya da yeni bir inşa misyonu üstlenmek...
Tayyip Erdoğan, arkadaşlarıyla eğer bu ikinci misyona soyunmuşsa, aslında bence o iş ancak kalp diliyle yapılabilir.
Tayyip Erdoğan, üçüncü dönemdir iktidarda. Şu anda yüzde 50'nin üstünde oyu var. İtirazlar olsa bile, bu itirazların, hemen yarın bir iktidar alternatifine dönüşeceğine yönelik bir belirti de yok.
O zaman, Tayyip Erdoğan'ın ve onun liderliğini yaptığı AK Parti'nin, itirazlara rağmen iktidarını sürdüreceği muhakkak.
Kalp adamı profili
Peki neyi ister Tayyip Bey, yüzde 50'nin oyu ile, diğer yüzde 50'ye boyun eğdirilen bir yapıyı mı yoksa yüzde 50'den oy alıp diğer yüzde 50'nin de, en azından yüreğinde baskı, zorlama, boğulma, bunalma hissetmediği, "Ben düşüncelerine katılmıyorum, bazı davranışlarını hatalı buluyorum ama gene de iyi niyetle hizmet etmeye çalıştıklarına inanıyorum" diyeceği bir sosyal iklim mi? Diyelim, "oy vereceğiniz ikinci parti" sorusuna, CHP'liden de, MHP'li ve BDP'liden de önemli bir miktar "AK Parti" cevabı verdirecek bir geçişlilik duygusunu hasıl etmek mi?
Ben, Tayyip Erdoğan'da bu ikincisini, ki o "kalp dili" ile gerçekleşir, görürüm. Yani mayası odur. Tayyip Bey odur.
Aslında düşünürüm ki, diyelim bir başkanlık-yarı başkanlık profilinde Türkiye'ye lazım olan lider tipi de odur.
Tayyip Bey, siyasette devam edecekse ki etmeli bence tam şu sırada oturup, bir "Kalp dili" değerlendirmesi yapmalı.
Bir ara "Kendisi olsun yeter" diye yazmıştım. Evet, kendisinin de kalp adamı olduğuna inanırım.
Ama şu an yapılması gereken on yılın ardından, "Kalp adamı bir siyasetçi" profili üzerinde detaylı bir beyin emeği vermek. Dostları da dinleyerek...
(Bugün gazetesinden alınmıştır)