Malum. Birçok insan işsiz bu İngiltere\'de. Çoluk çocuğuna alın teriyle para kazanıp bir lokma götürememenin ezikliğini duyanlar ve bir de eşlerini kaybetmiş ya da ayrılmış anneler özellikle.
Çevremizdeki birçok insan işletme sahibi. Kazançları da fena sayılmaz. En azından Türkiye’de kendilerine mülk edinebilecek durumdalar. Altlarında son model arabaları, yanlarında çalışan elemanları ve evlerinde gösterişli eşyaları var. Ama azımsanmayacak sayıda kişi kendilerini hem işsiz hem de eşlerinden de ayrı göstererek, işsizlik parası ve dul maaşı alıyorlar. Bazıları, hayrettir, çok uzun yıllar bu yardımları kesintisiz almayı başarabiliyorlar.
Bunun bir de diğer yüzü var. Yalnız ve işsiz anneler, hem iş arıyorlar hem çocuklarına bakmakla yükümlüler. Maalesef öyle babalar da var ki etrafta, tüm sorumluluğu ayrıldıkları eşlerinin üzerine atıyorlar, hiçbir şey de umurlarında değil. Bu kadınlar, tek başlarına hayat mücadelesi veriyorlar. Hayatın zorlukları zaten böyle günlerde kendini gösteriyor.
Bu tür kadınların uğrak yeri olan Job Centre’larda yaşanılanlar üzerinde durmak gerek biraz da. Job Centre çalışanları, yasal olarak muhataplarına vermekle yükümlü oldukları yardım paralarını sanki kendi ceplerinden çıkıyormuşçasına, mağdur insanları hâlihazırda yaşadıklarından daha fazla strese sokacak derecede eziyorlar adeta.
Mesela, eşinden ayrılalı henüz iki hafta olmuş, psikolojisi bu yüzden zaten hayli bozuk, ne yapacağını bilemeyen bir kadına, bir Job Centre çalışanı, “part-time iş aramayacaksın”. “Full-time iş bulmalısın ve Job Centre sana iş bulduğunda da çocuklarını bakıcıya bırakıp akşama kadar çalışmak zorundasın” diyebiliyor. Hayatında ilk defa bu kurumla muhatap olan bir kadın elbette telaşa kapılır ve gelecek kaygılarına yenik düşer. Zaten büyük bir yıkımdan çıkmış olan bu kadınlar “Ben şimdi ne yaparım? Full time çalışırsam çocuklarıma nasıl annelik yaparım? Ya kendi ayaklarım üstünde duramazsam, ya başaramazsam” sorularının altında eziliyor.
Paşa paşa yıllardır imza atıp devletten geçinen patronlara ses çıkarmazlarken, zaten düşmüş, adeta bir tekme de biz vuralım dercesine, iyice üzerine gidiyorlar bu kadınların. Bu sebepten sıkıntı çeken birçok kadın var maalesef.
Unutmadan söyleyeyim. Geçenlerde, imza randevusu olan bir kadın bütün geceyi ateşlenen çocuğunun başında sabahlayarak geçirir. Sabah olduğunda telaşa kapılır çocuk bu haldeyken nasıl gideceğim diye. Fakat bu iş de şakaya gelmez. Apar topar bir arkadaşına çocuğunu bırakır ve Job Centre yoluna koyulur. Malum, kar da var. Neyse, tam zamanında varır aslında, fakat oradaki muhatabı kadına selam bile vermeden geç kalış nedenini sorar. Şaşıran kadın “acaba saati mi şaşırdım” diyerek kolundaki saate bakar ve “ ama tam vaktinde geldim, sadece 2 dakika geçmiş” der. Ama karşısındaki soruyu yineler. Bunun üzerine ufak bir tartışma yaşanır aralarında ve Job centre çalışanı “sizi geç kaldığınız için rapor etmek zorundayım” der.
Bunun üstüne oradaki herkesin duyabileceği şekilde sesini yükselterek, kadına baskı yapmaya kalkar. Bunun üzerine kadın adamın adını not alır. Bunu gören şahıs, U dönüşü yaparak kadına “bugüne kadar hiç geç kalmamışsınız, o yüzden bu seferlik sizi rapor etmeyeceğim” der. Ne büyük lütuf. İşte bu tür çalışanlar yüzünden bu kadınların işleri gerçekten zor.
Job Centre, küçük çocuklarının olduğunu hiç hesaba katmadan, bu annelere baskı uygulamaya kalkar, ama işverenler söz konusu olunca bambaşka bir tutum sergiler.
Kadının, kadın olarak itilip kakılması yetmiyormuş gibi, bir işsiz olarak da ayrıca ezilmesi büyük insafsızlık.