Keskin kutuplaşmaları bir kenara bırakarak mantıklı bir yorum getirmek gerekirse ‘İstanbul Havalimanı’ son yıllarda Türkiye’nin gerçekleştirdiği en önemli yatırımların belki de başında yer alır.
Eksikleri, yanlışları olabilir... Zamanla düzeltilebilecek yanlışların tartışılmasının ne sakıncası olabilir.
Baştan söyleyeyim, böyle büyük bir projeye toptan karşı çıkmanın pek sağlıklı bir yaklaşım olmadığını düşünenlerdenim.
Henüz kullanmamış olmakla birlikte yakın dostlarımın gözlemleri ve son dönemde medyada yer alan kimi eleştirilerden çıkardığım sonuç; Doğru bir yatırım ama yanlış ve eksikleri olduğu yönünde.
Böylesi bir projeyi toptancı bir yaklaşımla “doğrudur” veya “yanlıştır” bakışı ile yorumlamayı, başta da belirttiğim gibi sağlıklı bulmuyorum.
‘İstanbul Havalima’nda yakın dönemde yaşanan bazı aksaklıklar, iniş - kalkış pistleri ile ilgili tartışmaların süreceğini gösteriyor.
Doğrusu, havalimanının projesini yapan ve hayata geçiren kişi, kurum ve kuruluşların bu eleştirileri dikkate alarak, varsa yapılabileceklerini yerine getirmek olmalı.
“İstanbul’a gıpta ile bakılacak bir havalimanı kazandırdık ama bunu da beğenmiyorlar” yaklaşımı değil sözünü ettiğim. Karşı tarafı da dinleme kültürü, yani empatiden söz ediyorum...
Bunun muhatabı da siyasi irade.
Yani bu projeye onay veren kişi ve kurumların yöneticileri... Birinci derecede Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve üst düzey bürokratlar.
Asıl söylemek istediğime gelecek olursak...
Sözü, ‘İstanbul Havalimanı’ proje safhasında başlayan ve halen devam eden “Atatürk Havalimanı ne olacak?” tartışmalarına getirmek istiyorum.
Daha önce yapılan açıklamalarda Atatürk Havalimanı’nın yıkılıp, yeşil alan haline getirilerek “Millet Bahçesi" kurulacağı iddiaları ortadan kalkmış değil.
İstanbul’un nefes alacak bir değil birçok ‘Millet Bahçesi’ne ihtiyacı olduğu doğru. Hatta son yıllarda dikey olarak artan çirkin ve yanlış yapılaşma nedeniyle buna çok acil ihtiyaç olduğu da bir başka gerçek.
Sürekli nüfus alan, çarpık yapılaşmayla bu artışın duracağına dair hiç bir emarenin görülmediği bu devasa kente yeşil alan kazandıracağız diye çalışır vaziyette, kurulu bir havalimanını yıkıp kapatmanın, böyle bir kararı alacak olan siyasilere de getirisi olmayacağı kanaatindeyim.
Çünkü, bir çok ülkeden kat kat fazla nüfusa sahip bu kentte insanları iki havalimanına yönlendirerek keşmekeş haline gelmiş olan trafiği rahatlatmak biraz hayalcilik olur.
‘Atatürk Havalimanı’nı yıkmanın, hem insan ve araç hareketliliği açısından hemde ekonomik olarak bir mantığı olmadığını düşünenlerdenim.
Sözün burasında, hayatımın son otuz senesini geçirdiğim ve nüfus artışı İstanbul kadar hızlı olmayan Londra’da halen beş havalimanının hizmet verdiğini hatırlatmak istiyorum.
Bu havalimanlarından dördü şehir dışında dört farklı bölgede olmasına rağmen, küçük uçaklar için alternatif bir havalimanı da şehir merkezine yakın olan Newham ilçesinde hizmet veriyor.
“London City Airport” adlı havalimanı 1986-87 yıllarında Mowlem mühendislik tarafından geliştirilerek yolcu taşımacılığı hizmeti vermeye başlamış. Şehir merkezindeki City Havalimanı 2016 yılından bu yana, Kanada liderliğindeki bir konsorsiyum tarafından işletiliyor.
London City Havalimanı, bin 500 metre uzunluğunda tek bir pist ile, “dik yaklaşım fonksiyonu” olan Airbus A318 gibi uçaklar tarafından kullanılabiliyor.
Toplam 5 milyonun üzerinde yolcu hareketine sahip olan Londra’ya, Heathrow, Gatwick, Stansted ve Luton havalimanları ile birlikte City Havalimanı da hizmet veriyor. Ülkenin en yoğun 15 havalimanından biri aynı zamanda.
Demem o ki, her biri Londra’nın dışında ve şehir trafini rahatlatan bölgelerde dört ayrı havalimanı olmasına rağmen, ihtiyaçtan dolayı beşinci havalimanı kentin içerisinde diyebileceğimiz bir noktada hizmetini sürdürüyor..
Bir çok konuda dünyanın önemli kentleri ile yarıştırdığımız, alınan her türlü tedbire rağmen ve her geçen trafikten boğulan İstanbul’a Atatürk Havalimanı neden fazla olsun?
Tam aksine, hava ve şehir trafiğini rahatlatacağı gibi muhtemel aksaklıklarda da diğerlerine alternatif bir havalimanına İstanbul’un hep ihtiyacı olacak.
Yıkmayın efendiler...