Bu haftaki öykümüz .Doğu Akdeniz Üniversitesi öğretim görevlilerinden değerli hocamız Ali Mithat İnan ‘dan geldi.Milyonları ekranlara kilitleyen ,tartışmalara neden olan TV dizisi “Muhteşem Yüzyıl” ile ilgili. Ancak öyküye konu olan iki camii aynı zamanda kırık bir aşk hikayesinin de yüzyıllardır göğe yükselen bir iki abidesidir…Gelin bu öyküyü Ali Mithat İnan hocanın kaleminden okuyalım:
“Mihrümah, Avrupalıların Muhteşem, bizim ise Kanuni diye adlandırdığımız Sultan Süleyman Han’ın Hürrem Sultan’dan olan kızıdır. (21 Mart 1522-25 Ocak 1578)
Bir yıldan fazladır televizyon aracılığıyla evimize misafir olan “Muhteşem Yüzyıl” adlı dizide seyrettiğimiz Mihrümah Sultan; kendisini yetiştiren ve örnek aldığı annesi Hürrem Sultan gibi, devlet işlerine karışan bir Osmanlı sultanı olmuştur.1558 de ölen annesi Hürrem Sultan’dan sonra, Kanuni döneminde ve Kanuni’nin ölümünden sonra tahta geçen Kanuni’nın oğlu kendisinin kardeşi II. Selim döneminde hem padişaha hem de devlet işlerine karışmaya başlamış ve hatta II. Selim’in yanında Valide Sultanmış gibi davranışlar sergilemiştir.
Devlet işlerine karışmayı evliliğinin üzerinde tutan Mihrümah Sultan, Kanuni Sultan Süleyman gibi uzun yaşayan bir padişahın kızı olmasının verdiği rahatlıkla yaptığı işlerden dolayı büyük bir servetin de sahibi olmuştur.
Güzelliği ile dünyaya ün salmış olan Sultan Hanım henüz 17 yaşındayken 1539 da talibi Diyarbakır Beylerbeyi Rüstem Paşa ile evlendirilir. Düğünleri kardeşleri Beyazıt ve Cihangir’in sünnet törenleriyle birlikte Sultanahmet Meydan’ında, o zamanki adıyla At Meydanı’nda çok görkemli olarak 7 gün 7 gece süren bir düğünle gerçekleşir.
Bu evlilikten sonra eşi Rüstem Paşa önce Vezir, sonra Sadrazam yapılır. 1500 yılında doğan Rüstem Paşa 25 Kasım 1544 de Hadım Süleyman Paşadan sonra Hürrem Sultan’ın da isteği ile Vezir-i Azam olur.6 Ekim 1553 de görevden alınır; fakat Vezir-i Azam Kara Ahmet Paşa’nın idamından sonra 29 Eylül 1555’de tekrar sadrazam yapılır. Damat Rüstem Paşa 1561’e kadar eşi Sultan Mihrümah ile birlikte devlet işlerini idare eder. 10 Temmuz 1561 tarihinde Rüstem Paşa ölünce dul kalan Mihrümah Sultan önce babası Kanuni, sonra da kardeşi II. Selim vasıtasıyla devlet işlerine müdahale etmeye devam eder.
Güzelliğiyle ünlü Mihrümah Sultan’a gençken devrin büyük mimarı Sinan Paşa, yani Mimar Sinan da talip olmuş ama Mihrümah Sultan tercihini Rüstem Paşa’dan yana kullanmıştır. Fakat reddedilmek, Mimar Sinan’daki Mihrümah aşkını söndürmemiş, bir gizli aşk olarak tek taraflı devam etmiştir. O da Mihrümah Sultan’a sevdalıdır.
1540’da Mimar Sinan’a Üsküdar’da Mihrümah Sultan adına bir Cami yaptırılması emredilir. Mimar Sinan bu zarif, ince işlemeli ve iki minareli Camiyi 1548 de tamamlar. Mihrimah Sultan Camii’nin dört cephesinde yer alan 161 pencereyi Mimar Sinan’ın özel olarak tasarladığı bilinmektedir. Derler ki, caminin içini berrak ve ferah gösteren bu pencereler aslında Mimar Sinan’ın iç güzelliğini gösterir. Ve yine derler ki, bu cami Mihrimah Sultan’ın elinde bulundurduğu gücü sebebiyle iki minareli olarak inşa ettirilebilirdi ancak tek minare şeklinde yaptırıldı, bu tek minarede yalnızlığın simgesidir.
Sinan ‘ın İçindeki Mihrümah sevdası gizliden gizliye sürdüğünden 14 yıl sonra Padişahın iznini almadan Edirnekapı’nın yüksekçe bir yerinde ikinci bir Mihrümah camisinin inşaatına başlar. Bu caminin yeri özel olarak Mimar Sinan tarafından seçilmiştir. Öyle bir ince hesaplama yapılmıştır ki, bu iki cami tarihe not düşülecek bir olay niteliğindedir.
1562’de yapımına başlanan caminin inşaatı 1565 de tamamlanır. Tek minareli, narin bir hanımı hatırlatan ve iç tezyini çok daha zengin bir yapı olan Mihrümah Sultan Camisi, adeta Mimar Sinan’ın iç yalnızlığının da simgesi gibidir. Daha önce Üsküdar’da yapılan cami ile bu caminin elbette ki bir irtibatı olacaktır.
1999 depreminde zarar gören bu caminin onarımının on bir yılda tamamlanamaması üzerine Başbakan Tayyip Erdoğan “Ecdadımızın 3 yılda yapmış olduğu camiyi biz 11 yılda tamamlayamıyoruz.” Diyerek gündeme getirdiği bu caminin önemi çok büyüktür.
Uzun süren restorasyondan sonra ibadete açılan Mihrimah Sultan Camii, Mimar Sinan’ın önemli yapıtlarındandır. Külliyenin merkezinde yer alan dikdörtgen planlı caminin etrafında medrese, sıbyan mektebi, türbe ve hamam vardır. 37 metre yükseklikteki kubbe 20 metre çapındadır. Camiye girişi sağlayan merdivenlerin sağ tarafında medrese, karşısında ise 7 kubbeli 8 mermer granit sütunlu son cemaat yeri bulunmaktadır. Buradaki medresenin yapısı Mimar Sinan’ın diğer medreselerinden farklıdır. Bu medreseyi ilginç kılan ise medresenin dershanelerinin olmamasıdır. Bu dershaneler, medresenin ilk yapılışında mı tasarlanmamıştır, yoksa sonradan yapılan restorasyonlar sırasında mı ortadan kaldırılmıştır, bilinmiyor.
Caminin kıble yönünün yani güneyinin sağ köşesinde külliyenin Sıbyan Mektebi ve Güzel Ahmed Paşa’nın türbesi bulunmaktadır. Mihrimah Sultan Camii’nin Fevzipaşa Caddesi’ne bakan kısmın yakınında camiden ayrı bir şekilde inşa edilen hamam günümüzde hizmet vermeye devam etmektedir.
Çok büyük bir sevdanın ürünleri olan ve Mihrümah Sultan adına yapılan bu iki caminin arasında muhteşem bir sır yatmaktadır. O sır şudur; İstanbul’un bu iki camiyi gören bir yerinden, 21 Mart tarihlerinde sabah vakti, gün doğarken baktığınızda, ayı ve güneşi bir arada görebilirsiniz. Mihrümah, “Güneş ve Ay” demektir ve 21 Mart, Mihrümah Sultan’ın doğum günüdür. Mimar Sinan bu iki caminin yerini öyle bir ustalıkla belirlemiştir ki, Üsküdar’daki Mihrümah Sultan Camiinin kubbesinin üstünde sabah güneşi parlarken, Edirnekapı’daki Mihrümah Sultan Camiinin minaresinin arkasında ayın parıltısı görülmektedir.
Büyük Mimar Sinan’ın bilerek ve isteyerek ince hesaplara dayandırdığı bu eserlerindeki buluşma gizemi, Sultan’a verdiği değer ve gizli aşkının bütünleşmesidir. Bu şaheser, eşine başka bir yerde rastlanmayacak mucize gibi bir şeydir.
Bu akıl almaz hesap, sanat ve aşkın sembolü olan, incelikli oluşumun bir benzerinin günümüzde bilgisayar ortamında acaba gerçekleştirilmesi ve böylesine bir şaheser durumun ortaya konuluşu gerçekleşebilirmi?”
(Star Kıbrıs gazetesinden alınmıştır)