Hediye “he”den gelir...
Maksat; hediyeyi alan “he” diye...
*
Sıradan insanlar arasındaki hali masumdur hediyenin...
Bir gülümseme, biraz olsun mutluluk, belki iki damla gözyaşı ve bir öpücük dışında bir şey beklenmez...
Hediyeyi alan beğensin beğenmesin “Ay ne kadar güzel bir şey” der...
İkisi de bilir aslında, kel alaka...
*
Ayrıca hediye işe yarasın mesela...
O seneler parasız pulsuz evimizi yaptırırken, yaş günümde Andree bana kürek almış, gitara benzeyen paketi açınca “Ne kadar da güzel bir şey” demişimdir...
Onun yaş gününde de ben; iki torba çimento...
Evlilik yıldönümü geldi...
Ben; beş yüz kilo, sekizlik inşaat demiri...
Gözlerimi kapatıp takur tukur sesi gelen hediyemi beklediğimde “Hadi aç gözünü” komutu ile açtım ki sürpriz:
Kalıp tahtaları...
*
İşte, siyasetçiler olsun, bürokratlar olsun, rüşvete bir masum isim arıyorlardı, sonunda en uygununu buldular:
“Hediye...”
*
Burada sıradan insanların o mutluluk gülümsemeleri, teşekkürleri, duygulanmaları, belki mutluluk gözyaşları aranmaz...
İçi dolar dolu hediye deri çanta alınca “Ah... ne kadar da güzel bir şey...” diye hediyecinin boynuna sarılmaz yani...
Sadece iş için “he” der...
Maksat zaten:
“He” diye...
*
Yaş günü, mezuniyet, yıldönümü gibi hediye çeşitlerinin yerini de yeni isimler aldı zamanla:
İhale hediyesi, kredi hediyesi, tahsisat hediyesi, ödenek hediyesi, onay hediyesi, imza hediyesi, izin hediyesi, ruhsat hediyesi...
*
Paşa’yı tenzih ederim, kilimin lafı mı olur...
O da resimde eğilmiş bakıyor zaten:
Bu ne kilim?..
*
Bir kilimi dilinize doladınız...
Niçin Arap krallarının, emirlerin, şeyhlerin Cumhurbaşkanı ve Başbakan’a getirdiği hediyeyi ağzınıza alıp bir kez olsun sormuyorsunuz diyelim...
Sevgili Mehmet Yılmaz, Hürriyet’teki köşesinde sora sora canı çıktı...
Yanıt yok...
Devlet adamlarına verilen hediyeler kamunun malıdır...
Tutanakla demirbaşa teslim edilir, sır gibi saklanmaz...
On senedir gelen hediyelerin açıklanmasını isteyin mesela...
Bakalım “He” diye mi?..
(Cumhuriyet gazetesinden alınmıştır)