Türkiye'de olaysız geçen her günü kayıp olarak gören yeni bir güruh oluştu

Başbakan Erdoğan’ın seveni, alkışlayanı hayli fazla, biliyoruz... Onu kendine yakın gören, tavrını, duruşunu beğenen; iktidarından hizmet alan, sayesinde imkân elde eden ya da derdinden kurtulan onca insan var!

Sevmeyeni? Elhak o da az sayılmaz. Beklediği hizmeti alamayan, sahip olduğu imkânı kaybeden, tavrından, duruşundan rahatsız olan, dertsizken dertlenenler var. Silivri’den çıkın, Hakkâri’ye uzanın!

Hepsi aynı değil, sebepleri, meşrepleri bir değil elbette. Öfkesini bağıra çağıra seslendiren var, yazıya döken var, söyleyemeyip sırtını dönen var. Türlü türlü!

Ancak bir tür var ki işte o yeni...

Daha doğrusu yakın zamanda tek tük rastlanır olmaktan çıkıp topluluk vasfı kazandı.

Nevzuhur alkışçılar bunlar!

Eskiden “Dur bak üç gün sonra façası nasıl bozulacak Tayyip’in” deyip geceleri Genelkurmay binasında kaç ampulün yandığını gözleyen, cumhuriyet türbelerine çaput bağlayanlar!..

Şimdi ağızları değişti.

“Yiğidi öldür ama hakkını ver arkadaş. Ben Başbakan’ı doğru buluyorum!”

“Adam elinden geleni yapıyor; daha ne yapsın?”

“İyi ki o var başımızda. Maazallah bizimkiler olsa!..”

İki yıl öncesine kadar bar muhabbetlerinde fısıltıyla söylenirdi bu sözler. Şimdi ise gazete köşelerine taşındı. Bir grubu, mutsuz, nedamet getirmiş eski muhalifi oynuyor; kıdemliler ise Erdoğan’a ya da Erdoğan’ın yakın çevresine “Bunlar bile değişti. Ne ateşli muhaliftiler Cumhuriyet Mitingi günlerinde, hatırlayın!” deme işini üstlendiler...

‘Ümidimiz Esed ve PKK’
Velhasıl tablonun arka planı görünen yüzünden hayli farklı! Okumayı bil yeter ki!

Ergenekoncusu, Balyozcusu, PKK’lısı, mafyası, çetesi, laik cumhuriyetçi/solcu entelektüeli oynayanı, biraz geç olsa da Erdoğan’la sandıkta baş etmenin zor olduğunun farkına vardı. Zaman zaman Erdoğan karşıtı cepheyi eleştirerek, zaman zaman AK Parti’nin hakkını teslim eder görünmelerinin sebebi, bulundukları konumdan daha geriye düşmemek..

Ancak diller yüksek sesle ne söylerse söylesin kalpler başka sevdalara çarpıyor. Asker ve yargı cephesinde yaşadıkları onca hayal kırıklığının ardından ellerinde umutlarını bağladıkları biri kadim, diğeri yeni iki adres kaldı: Kandil ve Şam!.. Yani Beşar Esed’in ve PKK’nın duacısı oldular!

Esed’i çok sevdiklerinden, hazretin kara kaşına kara gözüne hayran olduklarından falan değil elbette. 21. asrın Muaviyeliğine soyunan Şam Şeytanı, Tayyip Erdoğan’ı ve AK Parti hükümetini seçmen nezdinde başarısız gösterme potansiyelinde olduğunu düşündükleri iki odaktan biri! Diğeri malum: Kandil, PKK!

Bombalı eylemler, karakollara saldırılar, sabotajlar artıp TV kanallarının haber bültenleri, gazetelerin birinci sayfaları şehit fotoğrafları, acılı ailelerin tepkilerinin yansıdığı sahneler, bayrağa sarılı tabut görüntüleriyle doldukça sureta ortama uygun davranıp içten içe ellerini ovuşturan; olaysız geçen her günü kayıp olarak gören; ertesi sabaha gözleri ekranda, kulakları kirişte tırnak yiyip felaket haberi bekleyerek alesta duran güruh.

Kaybeden Türkiye’ymiş, çözülen milletmiş ne gam?

Şam’da ya da Güneydoğu’da ardı arkası kesilmeyen şiddet tablolarını taraftarı oldukları futbol takımının maçını izlercesine şevk ve heyecanla, atılan her bombayı, ölen her insanı skor tabelasında kendi lehlerine değişiklik heyecanıyla takip eden gözünü kan bürümüş asri vampirlerin yeni gözbebeği Esed!

“Obama başkanlık seçimi sonrasına kadar Erdoğan’a destek verecek durumda değil!”
“Ohhhhh! Çok şükür.”
“Avrupa kendi derdinde, Suriye’ye bakan yok.”
“Çok şükür!”
“BM mülteciler sorununda kös dinledi!”
“Aman aman, nazar değmesin.”
“Esed PKK’ya destek yağdırıyor”, “Irak Başbakanı Maliki Ankara’ya sert çıktı”, “İran’la ipler geriliyor”...
“………”

(Radikal gazetesinden alınmıştır)