Ameliyattan sonra sevgili doktorum “On gün başını asla kaldırmamalısın, şöyle öne eğik tutacaksın” dedi...
Okurum da kitabımı okumuş, balkondan bağırıyor:
“Başın öne eğilmesin...”
.
Sağ gözümde bir anda milyonlarca sinek uçuştu, şimşekler çakmaya başladı, bir kadın saçı yukarıdan sarktı sanki...
Bir de arada bir kedi geçiyor yanımdan...
Tıpta buna “Retina dekolmanı” diyorlar. Gözün arkasında, görme hücrelerinin olduğu zeminin her nasılsa yırtılması...
Yetişmezsen, sonu körlük...
Dört yıl önce öbür gözümü de kurtaran doktorum Prof. Dr. Gökhan Gürelik, erken müdahale etmek için iki saat içinde ameliyatı başlattı...
Artık iyiyim...
Yazı yazma yasağım kalktı...
*
Sağ olun arayan soran can dostlarım...
Başımı yastığa yüzüstü gömüp de gelen geçmiş olsun mesajlarını, notları, dilekleri evdekilere okutup dinledikçe...
Öbür gözümden öğrenmiştim...
Tek gözle ağlamayı...
*
İki gözün önemini de öğrendim bu arada...
Her göz ayrı ayrı bakıyor, ama iki bakışın kesiştiği yer ile milimetrik mesafe ayarı yapıyor insanoğlunun beyni...
Tek gözle diyelim ki merdiven daha uzaktayken ayağımı kaldırdığımda hadi neyse ya... Alışıncaya kadar masanın karşısında oturanın tabağındaki çorbayı içmek bile olası...
*
Ama iki göz...
Hani sevdalarla süren yol arkadaşlıkları gibi...
İki gözle; düşmeden, yıkılmadan, daha güvenli, daha doğru, daha sağlam, daha umutlu oluyormuş adımlar...
*
Bu arada üç saatte bir damlalık küçük bir şişe taşıyorum cebimde:
Gözyaşım...
Ayırmıyorum gözümün önünden...
Çıkarken unuttuğumda, koşup avucuma alıyorum gözyaşımı...
Kötü haberler geldiğinde, canım yandığında... Bir ateş düştüğünde yüreğine insanın, gözüm küçük şişeye takılıyor...
Uçağa binerken, sınırlı miktarda sıvı kuralı var, görünce “Bu nedir?” diye sordu güvenlikçiler, yanıtladım:
“Gözyaşım...”
*
Olsun...
Ben çoktan öğrenmiştim zaten...
Tek gözümle de ağlarım...
(Cumhuriyet gazetesinden alınmıştır)