“Ben Aleviliği, Hazreti Ali’yi sevenler olarak biliyorum. Ben bugünkü Alevi’yim diyenlere baktığım zaman hepsinden daha Alevi’yim. Hiçbiri Hazret-i Ali gibi yaşamıyor, ben onun gibi yaşamaya çalışıyorum.”
Başbakan, Sünni Müslümanların “Hz. Ali” tanımından hareketle Alevileri eleştiriyor. Halbuki, bir Şii Müslüman veya bir Alevi Müslüman için kendi inançlarındaki “İmam Ali” tanımı farklıdır ve Başbakan’ın bu sözleri onlara bir şey ifade etmez.
Şiilerde ve Alevilerde Ali
Şii bir Müslüman Başbakan’a “İmam Ali”yi anlatsa, Kuran’da Ali’nin Allah tarafından Hz. Peygamber’in gerçek halifesi olarak belirlendiğini ve Ali soyundan gelen “imamlara” bağlanmanın Allah’ın emri olduğunu söyleyecektir!
İranlı akademisyen Moojan Momen’e göre, Şii Müslümanlar Kuran’ın 23 ayetinde, “Allah’ın ayetleri” terimiyle Allah’ın “İmam Ali”yi ve “12 İmam”ı işaret ettiğine inanırlar, çünkü onlar “Allah’ın ayeti”dirler, yani “ayetullah”. (M. Momen Shi’i Islam, s. 151-153)
Halbuki bir Sünni’ye göre “ayet” kelimesi ‘delil’ demektir, Allah’ın varlığını ve peygamberin doğruluğunu gösteren her şey “Allah’ın ayeti”dir. (Bekir Topaloğlu, Kelam Terimleri Sözlüğü, s. 32)
Alevilikteki Ali, Şiilikteki Ali’ye benzer ama Alevilikteki Ali ve “12 İmam” inancı, Şiilikteki gibi fıkhi değil, tasavvufi niteliktedir. Alevi İslam’ın yazılı eserleri olan “mektubat”larda, “menakıb”larda, “nefes”lerde “gerçek İslam” diye kabul edilir bu.
Hangisi doğru?
İtikaden sorarsanız, hangisine inanıyorsanız sizin için o doğrudur... Tarihte nasıldı diye sorarsanız, o zaman ilmi araştırmalara bakmak lazımdır. Prof. Ahmet Yaşar Ocak gibi uluslararası itibara sahip bir tarihçinin çalışmaları böyledir mesela.
Sünni İslam çoğunluğun itikadı olarak tarihen köklü bir kültür inşa etmiştir... İslamın Şii ve Alevi kolları da mağdur kitlelerin duygularıyla ve kurtarıcı ‘keramet’ umutlarıyla bütünleşerek asırlar boyunca kuvvetli bir inanç olarak yaşamış ve yine köklü kültürler inşa etmiştir.
Böylesine köklü inanç ve kültür oldukları için, hiçbiri kendi tanımlarını öbürüne kabul ettiremez, bin yıldır ettiremedi zaten.
Tarihte bu yöndeki teşebbüsler hiç iyi sonuç vermedi, sadece farklılıkları keskinleştirdi.
Bugün yapılması gereken, asla bu değildir.
Başbakan’ın sözleri
Başbakan’ın a Haber’de Aleviler ve Alevilik konusundaki üslubunu yanlış buluyorum. TV’ler yayınladı, gazeteler yazdı, burada uzun alıntılar yapmayacağım.
Halbuki Sayın Başbakan, 11 Ocak 2008’de “Alevi iftarı”na katılarak yaptığı konuşmada, “Yolumuz, rehberimiz birdir” diye vurguladıktan sonra şu doğru sözleri söylemişti:
“Siyasetin görevi halkın bir bütün olarak ihtiyaç ve beklentilerini karşılamaktır. Devletin görevi farklılıkları tanımak ve anlamaya çalışmaktır. Demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Cumhuriyetimiz, bütün inanç gruplarına eşit mesafede durmak, hepsinin din ve vicdan özgürlüğünü garanti altına almak durumundadır. Birbirimizi anlamak, tanımak ve sahiplenmek zorundayız. Birbirine hoşgörü ile bakanlar, birbirine öteki olamazlar.”
Peki, TV’deki Başbakan “eşit mesafede” miydi?.. “Hoşgörüyle bakan” bir tavırda mıydı?! Maalesef hayır!
Başbakan, “birbirine ötekileşme”nin öfkeleri kaşıyarak her tarafta aşırıların ekmeğine yağ süreceğini unutmamalıdır.
(Hürriyet gazetesinden alınmıştır)