Korona virüsü süreciyle hayatımıza giren çevrimiçi programların biri bitiyor diğeri başlıyor. Yetişemiyoruz adeta. Artık eskisi gibi, mesafe sorununun da olmaması, haftada üç beş programı takip etme imkânı sunuyor. Bu programlardan birisi de, geçen hafta Almanya’daki Medine Türk İslam Müzesi tarafından organize edilen, ‘Güney Türkistan’ programıydı. Programda, Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Öğretim üyesi, Doç. Dr. İzzetullah Zeki ve gazeteci yazar Nigar Ögeday konuşmacı olarak yer aldılar.
‘Güney Türkistan’ kavramını duyunca, gayri ihtiyari Türkistan kavramı üzerinde düşünmek durumunda kaldım. Doğu Türkistan’ı biliyoruz, çünkü orada soydaşlarımız Çin zulmü altında inim inim inliyorlar. Avrupa’nın bir çok başkentinde Uygur Türklerinin öncülüğünde yapılan gösterilerle, Doğu Türkistan Türkleri gündeme geliyor. Ancak, Güney Türkistan Türkleri, her ne kadar Afganistan’da yaşayan Türkler için kullanılsa da, Doğu Türkistan kadar, geniş kitleler tarafından duyulmuş, bilinen bir kavram değil.
Güney Türkistan’ın geniş kitlelerin gündeminde olmaması bir noktada anlaşılabilir elbette. Çünkü, çok yakın bir zamana kadar, ‘Türkistan’ kavramı yerine, oryantalistlerin ürettikleri ‘Orta Asya’ kavramı kullanılıyordu. Hatta, şimdilerde bile, Orta Asya kavramı, Türk Dünyası’na gönül verenlerin bir kısmı tarafından, farkında olmadan kullanılmaya devam ediliyor. Kaldı ki, daha otuz, kırk yıl öncesinde, ülkemizde ‘Esir Türklere Hürriyet’ diyenler kınanıyor ve ırkçılıkla itham ediliyorlardı.
kadim Türk yurdu Türkistan, daha doğrusu ‘Büyük Türkistan’, onsekizinci yüzyılın başlarından itibaren parçalanmaya başlamıştı. Batı Türkistan, yani buğunkü Türk Cumhuriyetleri’nin bulunduğu ülkeler Rusya tarafından, Kaşgarlı Mahmud ve Yusuf Has Hacib’in de memleketi olan Doğu Türkistan Çin tarafından işgal edilmişti. Aynı dönemde, Güney Türkistan, yani Afganistan’ın Kuzeyi, Peştunlar tarafından işgal edilmiştir.
Güney Türkistan Türkleri hakkında, Doç. Dr. İzzetullah Zeki beyin sunumundan edindiğimiz bilgiler kısaca şöyle: “Türkler, Afganistan nüfusunun dörtte birini oluştururlar. Güney Türkistan’da, yani Afganistan’ın kuzeyinde, sayıları on milyona yakın Özbek ve Türkmen, Hazara ve Kırgız Türkleri yaşamaktadır. Bölgedeki Türk hakimiyeti, 1747 yılında Peştun asıllı Ahmet Şah Durani’nin, bölgeyi ele geçirme hareketiyle son bulmuştur. Ancak, Afganistan aynı yüzyılda Rusların, sonraki yüzyılın başlarında da İngilizlerin hakimiyet mücadelelerine sahne olmuştur. Malûm olduğu üzere, yirminci yüzyılda da Doğu Bloğu’nun temsilcisi Rusya ile Batı Bloğu temsilcileri İngiltere ve Amerika’nın, Afganistan hakimiyeti devam etmiştir. Bu süreçte, ABD Ruslara karşı mücahitlere destek vermiştir. Böylece, şimdilerde ülkeyi kana bulayan Taliban hareketi ortaya çıkmıştır. Dünya kamuoyunun da bildiği gibi, 11 Eylül 2001 saldırılarından sonra, Amerika Afganistan’ı fiilen işgal etmiştir. Uluslararası uzmanlar ve analistler, Afganistan’ın dünyada jeopolitik bir konuma sahip olduğunu söylerler. Hatta, Afganistan’a sahip olanın dünyaya hakim olduğu da söylenir. Bunun için, süper güçler, yüzyıllardır Afganistan hakimiyeti mücadelesi veriyorlar.
Güney Türkistan Türkleri, yüz elli yıldan fazla, seslerini çıkartmamışlar, hep sistem dışı bırakılmışlardır. 1979 yılında, ülkenin Ruslar tarafından işgal edilmesiyle, Afganistan’da bir çok silahlı grup ortaya çıkmıştır. Bu süreçte, Özbek ve Türkmenler de ‘Kuzey Afganistan Mücahitler Birliği’ kurarak, 1992 yılında Mareşal Raşid Dostum liderliğinde ‘Cünbiş Hareketi’ siyasi bir hareket olarak doğmuştur.”
Peki, Güney Türkistan, özellikle son bir kaç aydır neden gündemdedir?
Çünkü, ABD bölgeden çekilme kararı almıştır. Ülkeye hakim olamayan bir Afganistan hükümeti vardır. Taliban, bunlardan cesaret alarak, bir çok yerleşim birimini hakimiyeti altına almaya devam ediyor. Güney Türkistan’da da bazı kasaba ve yerleşim birimleri Taliban’ın saldırısına maruz kalmış ve ele geçirilmiştir.
Kısacası, Güney Türkistan Türkleri, bir ‘var olma, yok olma’ mücadelesi vermektedirler. Güney Türkistan Türkleri, ‘Güney Türkistan soykırımını durdurun’ diye haykırmaktadırlar.
Yapılacak, hem de acil yapılacak iş bellidir. Öncelikle, Güney Türkistan Türklerinin, var olduğunu bilmek ve karşı karşıya kaldıkları vahim durumu, dünya kamuoyuna duyurmaktır. Sosyal medya şebekelerinde, ağlarında Güney Türkistan ile ilgili paylaşımlar yapmak en kolay iştir. Bölgeye, yıllardır acil yardım ve kalkınma işbirliği yardımları yapan, ‘Ahde Vefa Turan Derneği’ ve diğer gönüllü kuruluşlar gibi, bir çok STK’nın Güney Türkistan’a yönelik faaliyetlerini başlatmaları ve artırmaları gerekmektedir. Bu süreçte, hassaten Avrupa Türkleri, diğer Türk akraba topluluklarına olduğu gibi, Güney Türkistan Türkleri için de, üzerlerine düşeni yapmalıdırlar. Onların sesini duymalıdırlar. Avrupa Türklerinin, Güney Türkistan Türkleriyle de dayanışma içinde olmaları, onların gelecek tasavvurlarındandır.
Veyis Güngör
29 Haziran 2021