Mor domatesler..!

Yıllardır kırmızı rengi ile bildiğimiz domates belki de artık bu renk ile özleşmeyecek. Çünkü artık bir canlıdaki genetik özellik kopyalanıp, bu özelliğe sahip olmayan diğer bir canlının DNA’sına aktarılıyor, ortaya da Genetiği Değiştirilmiş Organizma (GDO) dediğimiz yeni bir canlı çıkıyor. Tıpkı mor domateslerde olduğu gibi.

 

Genlerin kopyalanıp farklı cins ve türdeki canlılar arasında taşınabilir olma özellikleri keşfedildikten sonra, bu yöntem endüstride çok kullanılmaya başlandı. Tıbbi araştırmacılar olarak biz bu teknik ile insanlardaki rahatsızlıklara sebep olan genleri hayvanlara aktarabiliyor, ve bu hayvanlar üzerinden tedavi yöntemlerini araştırabiliyoruz. Yine aynen bu şekilde, gen transferi tekniği tarımda da çok ciddi bir şekilde kullanılmaya başlandı. Fakat tamamen farklı bir amaç için. Çok yakında İngiltere deki marketlerin sebze reyonlarında görebileceğimiz mor domateslerin üretimi gibi mesela.



Mor domatesler, yabanmersini ve kızılcık gibi meyvelerin genlerinden alıntılar ile üretiliyor, ve bu sebepten dolayı besin değerleri normal domatesten çok daha yüksek olduğu söyleniyor. Bir çok diğer tarım ürünlerinde ise, üretimi kolaylaştırmak, mahsul ve kar payını arttırmak için başka canlılarda bulunan haşere ve hastalıklara karşı olan dirençlik genleri (örneğin: bakteride) meyve ve sebzelere aktarılıyor. Bu yeni genleri almış olan tarım mahsulleri ise doğadaki koşullara normalden daha dirençli oluyorlar, dolaysı ile üretimde kolaylaşmış oluyor.

 

Peki gerçekten bu gibi ürünler söylendiği kadar faydalı ve zararsız olabilir mi acaba?

 

İlk bakışta belki bu soruya evet diyebiliriz. Çünkü normal domatesten aldığımız besin değerlerinin üzerine yabanmersini ve kızılcık gibi çok faydalı ama çokta fazla tüketmediğimiz meyvelerinde besinlerinden almış olacağız. Ayrıca bu yeni genler sayesinde daha dayanıklı meyve ve sebzeler ortaya çıkacak ve bizlerde bu bolluktan maddi olarak faydalanmış olacağız.

 

Yani buraya kadar her şey çok güzel. Çünkü ikisi bir arada ekonomik bir şey çıkıyor ortaya öyle değil mi...

 

Peki ya sonrası..?

 

Maalesef uzun vadede aktarılan genlerin, vücudumuzdaki etkileri şuan bilinmiyor.

Bazen bu yeni genler, transfer edildikleri canlının DNA’sında hassas bir bölgeye yerleşebiliyor ve onun kendi öz genlerinde hatalara/mutasyonlara sebep olabiliyorlar. Domates örneğinden devam edecek olursak; domatesin genlerinde meydana gelebilecek herhangi bir mutasyon, bizlerin normal kırmızı domatesten aldığımız bütün besinleri yok edebilir, hatta onu bizler için zararlı bir hale bile getirebilir. Yine bunun gibi, bakterilerde bulunan dirençlik genlerini de normal şartlar altında tüketmiyoruz biz. Fakat GDO’lu ürünler kullandığımızda tüketmek zorunda kalıyoruz ve bunun vücudumuzda ne gibi etkiler yapacağını şuan bilmiyoruz bile!

 

Kısacası bizler GDO’lu ürünleri tükettiğimizde vücudumuza hiç farkında olmadan belki de faydadan çok zarar vermiş olabileceğiz.

 

Biraz düşünelim...

 

Çok basit bir mantık yürüttüğümüzde bu yapılan işlemin ne kadar doğru veya yanlış olduğunu görebiliyoruz...

 

Rabbim dünyadaki tüm varlıkları eksiksiz, noksansız ve kusursuz bir şekilde yaratmış zaten. Biz yaratılanlar ise Yaratanın bizler üzerinde kurduğu yaratılış şifresi (DNA) ile oynamaya çalışıyor, kendimizce düzenleme yapmaya çalışıyoruz.

 

Böyle bir şey hiç mümkün olabilir mi peki? Bizi yaratan Rabbimizden daha iyi nasıl bilebiliriz ki biz?!

 

Yorumu sizlere bırakıyorum...

 

Not: AB ülkelerinde GDO’lu ürünlerin satıldığı reyonlar belirtilmek zorunda. Fakat GDO’lu yemler ile beslenen hayvanlardan elde edilen ürünler üzerlerinde herhangi bir uyarı olmadan satılıyor.

 

 

www.twitter.com/HDerYa_G