Yürürlükte olan davalar etkilenmeyecekmiş.
Siz hiç böyle bir mantık gördünüz mü...
Özel yetkili mahkemelerle ilgili şikâyetler şu an yürümekte olan davalarla ilgili değil mi...
Gelin o şikâyetleri alt alta yazalım da ortaya çıkan ibret tablosunu birlikte seyredelim:
- Birçok insan, eften püften iddialarla içeri alındı.
- Gözaltına alınırken, insanlık onuru ayaklar altına alındı.
- Bu insanlar 3 yılı aşkın süreyle tutuklu kaldılar. Tutukluluk ceza haline getirildi.
- Ağır hasta insanlara son anlarında bile zulüm yapıldı.
- Fikirlerini söylemekten, yazmaktan başka hiçbir suçu olmayan insanlara, darbeci, terörist diye davalar açıldı.
- Telefonları dinlendi, özel hayatları didik didik edildi, davayla ilgisi olmayan özel konuşmaları dosyalarına kondu, basına servis edildi.
- Sanık avukatları binlerce sahte ve uydurulmuş delili somut bilgilerle çürüttüğü halde, mahkemeler bunların birini bile dikkate almadı.
- Genelkurmay başkanının emir komuta zinciri içinde birlikte çalıştığı insanlarla ilişkisi, “çete” kavramına sokuldu.
- Kanunda belirtilen kategori suçlar kavramı, dünyanın hiçbir hukuk devletinde görülmeyecek kadar keyfi biçimde yorumlandı.
- Neticede ortaya, askeri dönemlerin ürünü olan devlet güvenlik mahkemelerinden bile beter bir sistem çıktı.
* * *
Açık konuşalım; özel yetkili mahkemelerle ilgili şikâyetler bu uygulamalar yüzünden ayyuka çıkıp, Türkiye için bir utanç kaynağı haline geldi.
Şimdi bunları değiştirmeye kalkıyorsunuz, ama arkasına “yürürlükte olan davalar” etkilenmesin bahanesini koyuyorsunuz.
O davalardaki haksızlıklar, insanlık hakkı ihlalleri ortadan kaldırılmayacaksa, kanunu niye değiştiriyorsunuz ki?
Sadece iktidarın emrini uygulayan memurları kurtarmak için mi...
Bu ülkede kimse darbeleri savunmuyor. Darbe yapmaya kalkışanların yargılanmasına karşı çıkmıyor.
Ama darbe bahanesinin, muhalif düşüncedeki insanları sindirmek için gaddar bir kıyma makinesi olarak kullanılmasına karşı çıkıyor.
Özel yetkili mahkemelerin kaldırılması, elbette yürürlükteki davaları da etkilemeli.
Oradaki hak ihlallerini önlemeli.
Yoksa bu değişiklik şu anlama gelecektir:
“İstediğimiz insanları cezalandırdık, sildik, hayatlarını söndürdük. Artık vazgeçebiliriz. Çünkü bu mahkemeler ilerde bizim de başımıza dert açabilir.”
Fethullah Hoca’dan mesaj var
DÜN sabah Hüseyin Gülerce aradı.
Onun adını artık Türkiye’de herkes biliyor.
Gülen’e en yakın insanlardan biri.
Hoca bana iletmek üzere bir mesaj göndermiş.
Genelkurmay Başkanı’nın ağlaması konusundaki sözleriyle kesinlikle beni kastetmediğini söylemiş.
Gülerce şöyle bir ayrıntı da verdi:
“Kendisi, yemin ederek o sözleriyle sizi kastetmediğini bildirdi. Ben bugüne kadar kendisinin bir konuda yemin ettiğine şahit olmadım. Bu da bu konuda ne kadar hassas olduğunu gösteriyor. Ayrıca bir ayrıntıya dikkatinizi çekerim. Konuşmasında, ‘Sen annenin babanın ölümüne ağlamaz mısın’ diyor. Sizin annenizin hayatta olduğunu biliyor. Bu da, o sözlerin muhatabının siz olmadığını gösteriyor.”
* * *
Anladığım kadarı ile, kendisine benim yazımdan söz etmemişler.
Sadece internet sitelerinde yazılanları aktarmışlar ve bu sözleri onları kastederek söylemiş.
Ben de Gülerce’den kendisine, o sözlerden hiç alınmadığımı, herkesin görüşünü serbestçe ifade edebileceğini iletmesini rica ettim.
Ahmet Hakan da benim yazımı eleştirdi. Onu da normal karşıladım.
Yine de bu mesajın iletilmesinden dolayı memnunum.
Birbirimize hakaret etmeden, darılmadan, gönül koymadan görüşlerimizi yazabilmeliyiz.
* * *
Bu arada bir başka duygumu da aktarmalıyım.
Fethullah Hoca’nın ağlama ile ilgili sözlerine karşı yazdığım yazıda, ondan saygılı ifadelerle söz etmem nedeniyle akıl almaz hakaretlere maruz kaldım.
Bir insandan saygıyla bahsettiğim için hakarete uğramak, çok hazin bir çelişki değil mi...
Evet ben saygı duyduğum insanları da eleştiririm.
Eleştirdiğim insanlara da saygıda kusur etmem.
Yanlış bir şey mi yapıyorum...
(Hürriyet gazetesinden alınmıştır)