“Tarih tekerrürden ibarettir” lafı mecaz değil. Bundan beş yıl önce yazdığım “Savaş değil, savaşçılık oyunu mu var” başlıklı yazıda yazdıklarım bugün biraz takla attırılıp kullanılabilir sanki…

Ne demişim; “Türk Arap Medya Forumunda birçok haberin farklı aktarıldığını, bize anlatılanla yaşananın farklı olduğunu anlatıyor konuşmacılar.

BBC’nin, CNN’nin haberleri Arap Ülkelerinden Batıya, Batıdan Arap ülkelerine istedikleri şekilde anlattıklarını söylüyorlar. 

Geçtiğimiz yıl, Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü ile Dışişleri Bakanlığı Stratejik Araştırmalar Merkezi tarafından düzenlenen Türk Dili Konuşan Ülkeler Medya  Forumunda da buna benzer çok şey duymuştum.

Konuşmacılardan Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Enis Berberoğlu’nun söyledikleri insanın kafasını karıştırıyordu.

1. Körfez Savaşı’nda muhabir olarak Irak’ta bulunan Berberoğlu, ‘Saddam kendi halkına güvenmiyordu, Amerikan kayıtlarına güveniyordu’ sözleriyle Körfez Savaşının tamamen kurmaca olabileceği şüphesini sokuyor aklımıza…

Berberoğlu, o dönemde haberi telefonla yazdıklarını ancak başlarında, kendilerini denetleyen bir kişinin bulunduğunu söylüyor.  Eğer muhabir yanlış bir şey söylerse, anında telefonun düğmesine basıp, muhabiri sınır dışı eden bir kişinin!

‘Yazacağın hikaye içinde kalmış!’ diyor Berberoğlu.  Saddam’ın gazetecilere (haber konusunda), kendi gerçeğinden çok öte etki bırakacak bir yol izlediğini söylüyor. 

Ve en çarpıcı söylemi; Birçok savaşta kan dolu sahnelere şahit olduğunu ancak Irak Savaşında  bir damla kan, tek bir ceset görmeden binlerce hikaye yazıldığını anlatıyor Berberoğlu.

Bu örnekler bize vesvese kapılarını aralıyor. Global ekonominin önemli aktörleri, enerji yollarının denetimine sahip olma adına, güçlü iletişim imkanlarını kullanarak, onların işine yarayacak kadarını öğrenmemize fırsat veriyor.

Bu noktada elimizdeki verileri ortaya koyup düşündüğümüzde, bir ilüzyonla karşı karşıya olduğumuzu fark ediyoruz.

İşgallere, barış adı altında meşruiyet yaftalayan devletler bunu göze soka soka yapmadıklarından, bizi kullanıyorlar. Bizler de bize verdiği yarı buçuk bilgiyle Ortadoğu uzmanı olarak vaazlara başlıyoruz. Sorarım şu Arap Baharı döneminde kaç kişi gitti de yerinde inceledi olayları? Kaç kişi halkla konuştu? Kaç  kişi elindeki faraziyeleri somuta dönüştürdü? Sözün özü ben, Ortadoğu’da –hayli yüksek bütçeli- bir tiyatro oyunu sahnelendiğini düşünüyorum. 
Olağanüstü yönetmeni, usta oyuncuları, kulisi, kostümü olan ve reklamı iyi yapılmış…
Ne dersiniz?”

***

Yukarıdaki yazıyı “Türkiye’de basın ve düşünce özgürlüğü yok” diyenlere bazı hatırlatmalar yapmak için koydum. Eğitimini aldığımız bu konuda binlerce örnek vermemiz olası ancak bilimsel makale yazmaya gerek yok.

Can Dündar olayına gelince; Hakikaten çok başarılı bulduğum bir gazetecidir Can Dündar. Belgeselleri, yazıları, kitapları hayranlık uyandırmıştır. Başarısını sağcı da, solcu da tartışamaz. İçinde bulunduğu durumu yorumlamak da bana düşmez.

Ne var ki; Can Dündar’ın tutuklanmasıyla başlayan süreci, -hiç şahit olmamışlarcasına- ağzı açık izleyenlere olan şaşkınlığım giderek artıyor.

Sözüm, Can Dündar üzerinden TC Hükümetine çalım atma fırsatı bulanlara.

Hadi halk bilmez de, basın mensupları da mı bilmez basın özgürlüğünün nerede başlayıp nerede bittiğini?

Devletin sırlarını ifşa etmenin, hakaret etmenin basın özgürlüğüyle ne alakası var Allahaşkına?

Bir insan bir insanın büyüklüğünü tarif etmek için “devlet gibi kadın/adam” der, devletin altını delmenin, bindiğiniz kayığı delmekle aynı olduğunu neden görmüyorsunuz?

Devletlerin sırrı olmaz mı? Bir çekişmeden mütevellit ele geçirme fırsatı bulduğunuz bu sırları ifşa etmek ne zamandan beri habercilik oldu?

Bırakın hepsini bir yana, hükümete çalım atmak için yanlışa doğru, doğruya yanlış demek basın özgürlüğünü savunmak mıdır?

Vazgeçin bunlardan. Tarihe bakın, devletlerin nasıl ayakta kaldığına bakın, büyük devletlerin basın özgürlüğü konusundaki karnelerini inceleyin, Unesco’nun Mc Bride raporunu okuyun, o rapora Amerika, İngiltere, Fransa gibi ülkelerin niye karşı çıktığını araştırın, tartınıza ayar çekin, ondan sonra infaz edin hükümeti. Hem Dündar adına da üzülmeyin. Eminim bundan sonraki seçimde aday olacak. Partisi mi? Onu da siz bulun!