KKTC’de seçimler bitti ancak tartışmalar bitecek gibi durmuyor.
Yenilgiyi hazmedemeyen bir grup seçimlere müdahale olduğu iddiasını sürdürüyor.
Sosyal medyadan bir iki cevap verdim, baktım olmuyor, yazıya dökeyim dedim.
Yazalım ki kenarda köşede dursun, unutanlar açıp okusun.
1974 Mutlu Barış Harekatı’nın ardından kendi devlet çatısı altında ilk devlet başkanlığı seçimini 20 Haziran 1976’da yapan Kıbrıs Türk’ü, 10 kez KKTC Cumhurbaşkanlığı için seçime gitti.
1975’te kurulan Kıbrıs Türk Federe Devleti Başkanlığı için 1976’da ve 1981’de yapılan seçimleri Rauf Raif Denktaş kazanırken, 15 Kasım 1983’te kurulan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde- 1985, 1990, 1995 ve 2000- zafer yine Denktaş’ın oldu.
1995 yılındaki seçimlere Rauf Denktaş, Derviş Eroğlu, Mustafa Akıncı katılmış, ilk turda Denktaş 37 bin 563, Eroğlu 22 bin 450, Akıncı ise 13 bin 223 oy almıştı. Görüldüğü üzere Akıncı, ikinci tura bile kalamamış, sağ adaylar oyları silip süpürmüştü.
2000 yılında yapılan seçimlere Denktaş, Eroğlu ve Akıncı’nın yanı sıra Mehmet Ali Talat da katılmış, bağımsız Rauf Denktaş 42 bin 820, Ulusal Birlik Partisi’nin (UBP) adayı Derviş Eroğlu 29 bin 555, Toplumcu Kurtuluş Partisi’nin (TKP) adayı Mustafa Akıncı 11 bin 469 ve Cumhuriyetçi Türk Partisi’nin (CTP) adayı Mehmet Ali Talat 9 bin 834 oy almıştı.
Gelelim 2005 yılına.
Rauf Denktaş’ın adaylığını koymadığı bu seçimin galibi, geçen seçimde 9 bin 834 oy alan Mehmet Ali Talat olurken, Derviş Eroğlu 22 bin 874, sağ Demokrat Parti’nin adayı Mustafa Arabacıoğlu 13 bin 302 oy aldı.
Sağ oyların toplamı 35 bin küsurdu! Yani bir önceki seçimde 72 bin civarında olan oyların yarısından çoğu buhar olmuştu.
Nasıl mı? AB ve ABD’nin müdahalesiyle.
“Yes be annem”di sloganları.
Annan Planı’na karşı olanlar “statükocu” ve “gerici” olarak adlandırılmış, aktarılan milyon dolarlık fonlarla kurulan sivil toplum örgütleri, satın alınmış bazı gazete ve gazeteciler, halka, Annan Planına “evet” dendiği taktirde ertesi gün vizesiz Avrupa’ya uçulabileceğini, izolasyonların büyük ölçüde kalkacağını, Kıbrıs Türklerinin zenginleşeceğini empoze etmişlerdi.
Kıbrıs Türk halkı ümitlenmişti lakin AB temsilcisi Karen Fogg’un e-postalarının basına sızması, şaşırtmayan bir gerçeği su yüzüne çıkardı. Sivil darbe finansörü Soros ile işbirliği yapan Avrupa, Annan Planı’nın kabul edilmesi ve ilk seçimlerde Denktaş zihniyetindeki siyasilerin sandığa gömülmesi için yıpratma kampanyası başlatmıştı. Kampanyanın yürüttüğü faaliyetlerden biri Denktaş’ın itibarını zedelemekti.
Başardılar…
Denktaş karşıtlarının en mühim köşeleri tuttuğu bu dönemde girilen seçimin galibi, “Evet”çilerin bayrak taşıyıcısı CTP’nin adayı olmuştu.
Annan Planına Türkler yüzde 66’yla “evet”, Rumlar yüzde 75’le “hayır” derken, AB verdiği sözü tutmamış, “hayır” diyen Rum kesimini birliğe alarak kendi müktesebatına ters düşmüştü.
Verilen sözler uçtu, “statükocu” sözleriyle eleştirilenler haklı çıktı. 2010’da yapılan seçimlerin sonucu, halkın bu oyunu anladığını gösteriyor, Derviş Eroğlu’nun 61 bin 422 oy aldığı o yıl Mehmet Ali Talat’a 52 bin 294 oy çıkıyordu. Bu seçimde UBP’li Tahsin Ertuğruloğlu da bağımsız olarak yarışmış, 4 bin 647 oy almıştı.
Yani 2010 seçiminde sağ oyların toplamı 70 bin civarındaydı.
UBP, 2015 seçimlerine şiddetli bir kavga ile girdi. Parti içinde baş gösteren ve partideki 9 vekilin DP’ye geçmesine yol açan kavga sürecinden kârlı çıkan isim yıllardır ortada olmayan Mustafa Akıncı olacaktı. Temsil ettiği ideolojinin KKTC Meclisinde 3 vekil ancak çıkarabildiği Akıncı, Derviş Eroğlu’na yönelen öfke oylarını toparlayarak Cumhurbaşkanı seçildi.
Özetle Mustafa Akıncı’nın Cumhurbaşkanlığı seçilmesine vesile olan oylar, UBP’nin hediyesiydi.
Çok fazla mal varlığı olmayan Akıncı ve partisinin yürüttüğü kampanyanın sponsorları bir hayli cömert olunca zafer kaçınılmaz oldu.
***
Görüldüğü üzere KKTC’de, 2005 ve 2015 seçimleri hariç her dönem sağ partiler seçimi kazandı. Ortalamaya vuracak olursak sağın oyları yüzde 65, sol oylar ise yüzde 35 civarında.
Ki son dönemlerde sol oylar artmasına rağmen bu rakam aşağı yukarı korunuyor.
Durum böyleyken birkaç kendini bilmez, sanki de her seçimde sol adaylar kazanırmış, bu seçimde farklı bir sonuç çıkmış gibi “müdahale var” diyebiliyor.
(Müdahale dedikleri “ikna ve propaganda” taktikleri ise bu İkinci Dünya Savaşı’ndan beri var.)
Zaten yukarıdaki seçim sonuçlarını dikkatlice okuyanlar bu seçimde değil ama 2005 ve 2015 seçiminde bir müdahale olduğunu kolayca anlayabilirler.
***
Yeri gelmişken şunu da söyleyeyim; KKTC, herkesin birbirini tanıdığı, herkesin birbiriyle akrabalık/komşuluk/iş ilişkileri içinde olduğu bir yer. Dolayısıyla seçim sürecinde bir adaya destek verirken diğer adayları kırmamaya özen gösterdik. Akıncı seçildiğinde karalar bağlayıp çıngar çıkarmadık. İradeye saygı gösterdik. Kıbrıs sorununun çözümü konusunda güven duymadığımız için, bu güvensizliğimizi zamanı gelince sandığa yansıttık ancak seçilmiş bir cumhurbaşkanına saygısızlık etmedik, edemezdik. Bu minvalde aynı saygıyı desteklediğimiz aday ve irademiz için istiyoruz.
Son olarak, repertuarlarını Türkiye düşmanlığından oluşturan şer ittifakına söyleyeceklerim şunlar:
Birincisi demokrasi nalıncı keseri değildir.
İkincisi sizin adayınız, UBP’deki akıl tutulması ve egosal saçmalıklardan ötürü hasbelkader seçilmiştir zira sizin bugün sorguladığınız İskele bölgesinden geçen seçimde çıkan oylar bu durumu doğrulamaktadır.
Üçüncüsü, bu ülkenin en büyük sorunu sendikal çeteleşme ve eğitim sistemidir. Demokrasi, yasalar ve milli değerleri ayaklar altına alarak yaptığınız açıklamaların başka hiçbir izahı olamaz.