Dün 28 Şubat Soruşturması için 'mağdur-sanık' sıfatıyla Ankara Adliyesi'nde ifade verdim. 27 Mayıs'tan beri yarım asırdır darbeleri ve darbecileri yakından takip ettim ve her zaman karşılarına geçerek açıkça, mertçe mücadele ettim. Darbelerde halkın üzerine yürütülen tankların üstüne çıkacağımı söylediğim için, milletim beni 28 Şubat'tan itibaren 'Tank Hasan' diye çağırdı.
Darbeci generallere karşı hukuk çerçevesinde kalarak en ağır sözleri söyledim ama onlara hiç hakaret etmedim; teknik tâbiriyle aslâ tahkir ve tezyifte bulunmadım. Orduyu muazzez, mübarek, mukaddes saydım ve 'peygamber ocağı' kabul ettim. Darbeciler tarafından en fazla haksızlığa uğratıldığım ve mağdur edildiğim zamanlarda dahi kırgınlığımı yüreğimde sakladım; müessese olarak 'ordu' ile 'darbeci'yi birbirinden ayırmasını bildim.
Büyük Türk Milleti de benim gibi yapmış, militarist vesayet ve darbe dönemlerinde üzüntüsünü içine akıtarak ordusuna toz kondurmamıştır.
***
Türkiye
'de 27 Nisan 2007 Muhtırası'ndan sonra farklı bir dönem başladı. TSK, Hükûmet'in millet iradesini korumada kararlılığını görünce, 'militarist' vesayet dönemi kapanmaya başladı. Genelkurmay Başkanları ve komutanlar, 'sözde değil özde' demokrasiye ve hukuk devletine sahip çıktılar. TSK, kendisine darbeciler tarafından biçilen görevleri(!) bırakıp gerçek 'millî savunma' görevlerine döndü.
'Göbeğini kaşıyan adam' diye alay ettikleri milletin kendi iradesine sahip çıkmasını bir türlü hazmedemeyenler, önce millete ve oyunu kullanan halka saldırdılar. Daha sonra da hızlarını alamayıp, demode 'irtica' tahriklerine kapılmayan ve darbecilere yüz vermeyen demokrasiye bağlı askerlere ve generallere sataşmaya başladılar.
Adam kalkmış, köpeğin ismini 'paşa' koymuş; sözümona makalesinde köpeğe 'Şu omuzunda parlayan ne?' diye soruyor ve generallere sinsince hakaret ediyor. Ya, binlerce avukatın güya temsilciliğini yapan İstanbul Barosu Başkanı'na ne demeli? Ordu'nun müdahale etmemesinden şikâyet eden bu fikir fukarası partizan, 'Biz zannettik ki ordumuz var(...) Artık TSK vesaire yerine Türk Silahsız Kuvvetleri var' diyebiliyor. Yani, hukuka ve demokrasiye bağlı olduğunu ilân eden TSK'yı yok sayıyor. Zira onun kafasındaki ordu, 'darbeci', 'muhtıracı', müdahaleci bir odaktır.
***

Sizi gidi gidinin gidileri!... Bu aziz Millet gibi, bu kahraman Ordu da artık sizi çok yakından tanıyor.
Demokrasi ve millî irade sandığından dönmekten başı dönen, siyasî istikbalini ve şahsî ikbalini cuntacıya, darbeciye bağlayanlar... 'CHP + Ordu = İktidar' formülünün yılmaz savunucuları... Ortalığı karıştırmak için kara cübbelerini giyinip sokaklarda 'Ordu göreve!' diye bağıranlar... Ordu müdahale etsin diye Danıştay Baskını gibi çete organizasyonlarını destekleyenler... Vatandaşın dinini, imanını istismar etmeyi marifet sayan dikta zihniyetliler...
Sizi gidi şarlatanlar sizi!...
Artık cuntacılar eliyle milleti soyamayacaksınız... Darbecilerin talimatıyla köşelerinizden millete hakaretler savurup yalanlar atamayacaksınız. Postal yalayarak darbe dönemlerinde bakan, müsteşar, genel müdür olamayacaksınız. On yılda bir darbe düzenleyerek Türkiye'yi dünyaya rezil edemeyeceksiniz. Çünkü artık Türk Ordusu, birkaç provokatör zirzopun tahriklerine aldırmıyor.
***

Haklısınız; artık TSK milletine karşı 'silahsız', düşmana karşı silâhlıdır. Genelkurmay bildirisinin şu son hükmünü okuyun da kudurun: 'TSK'nın kahraman ve fedakâr mensupları; en kıdemsiz erinden en yüksek rütbeli generallerine kadar, hiçbir tahrike kapılmadan, çelikleşmiş bir birlik ve bütünlük içinde, Anayasamızın temel niteliklerine ve parlamenter demokratik sisteme sıkı sıkıya bağlı olarak, ülkemize ve Yüce Milletimize hizmet etmeye devam edecektir'.

(Sabah gazetesinden alınmıştır)