CHP kurultayında dün “cumhuriyetçilik”le “sosyal demokrasi” çatıştı; partinin 1969’daki olağanüstü kurultayında da “cumhuriyetçilik”le “ortanın solu” çatışmıştı.

Kurultay kaç delegeyle toplandı, sahte imzalar var mıydı, bugün yapılacak olan ikinci kurultay nasıl geçecek?.. Bunlar büyük kavganın küçük çarpışmalar dizisidir. Büyük kavga, CHP’nin gideceği yol konusundadır.

Kılıçdaroğlu konuşmasında kuvvetli demokrasi vurgusu yaptı, sadece AKP’yi eleştirmek için değil, CHP’nin eski “ötekileştirici” tavırlarını bırakması anlamında bir demokrasi vurgusu... Kadınların kıyafetleri ve etnik kimlikleri yüzünden dışlanmasına karşı çıktı mesela...

Buna karşılık, “CHP’nin genleri” kavramını vurgulayan Önder Sav, Kılıçdaroğlu ve arkadaşlarını “demokrasiyi çoğaltmak adı altında cumhuriyeti azaltmakla” suçladı!

Sel ve Kum!

Kemal Kılıçdaroğlu “yeni CHP”den, Önder Sav “hakiki CHP’liler”den bahsetti. Hatta Sav, “Sel gider kum kalır; kimlerin kum, kimlerin sel olduğu görülecektir” dedi!

Yollar bu kadar ayrıldığı için, mesele basit bir tüzük kavgası değildir... CHP bu iki siyasi felsefeden bazen birini, bazen öbürünü öne çıkararak alacakaranlıkta bir parti halinde devam edemez. Kılıçdaroğlu’nun iki yıllık genel başkanlığı böyle bir alacakaranlıkta geçti. Bazen bizzat kendisi de akşam bir yönde, sabah öbür yönde konuşmak zorunda kaldı, “Yeni CHP” söylemi inandırıcı olmadı. Alınan oylar meydanda zaten.

Bir parti yeni yüzlere, yeni kitlelere açılmadan, politikalarında da buna göre ‘genişletme’ yapmadan büyüyebilir mi?

Halbuki partideki ‘iç muhalefet’, yeni isimlere tahammül edemiyor.

CHP’nin bölünmesi!

Tarafların bir arada bulunmaları dünden itibaren hayli zorlaştırmıştır. Fakat önemli olan bölünüp bölünmek değil, halkla barışık ve içi dolu politikalar geliştirip geliştirememektir.

1966 Mayıs’ında CHP’nin olağanüstü kurultayında da “cumhuriyetçiler”le “ortanın solcuları” çatışmış, kurultayı kaybeden “cumhuriyetçi” 48 parlamenter CHP’den istifa etmişti! Biraz sonra merhum Turhan Feyzioğlu liderliğinde ayrı bir parti kuracaklardı.

1957’de oylarını yüzde 41’e çıkarmış olan CHP, bu bölünme döneminde, 1969 seçimlerinde yüzde 27’ye düşecekti!

Fakat 1977 seçimlerinde Ecevit liderliğindeki “ortanın solu” politikasıyla CHP yüzde 42’ye çıkabilecekti.

Bölünme elbette sevimsiz bir kavram... Fakat tutarlılık ve işlenmiş yeni politikalar geliştirilebilirse böyle sonuçlar da doğurabilir.

CHP’nin geleceği?

Kurultay’dan galip çıkan Kılıçdaroğlu hem bir yandan toparlayıcı olmaya, bölünme kaçınılmazsa bunu asgaride tutmaya çalışmak zorundadır.

Hem, daha önemlisi, getirmek istediği politikaların altını doldurmalıdır. Mesela, “Türbanlıları ötekileştirmeyin, etnik kimlikleri dışlamayın” gibi sözleri çok güzel... Fakat partinin laiklik ve ulus tanımları bu yönde yeniden ‘teori’ halinde ortaya konulmazsa, slogansı sözler havada kalır.

Ecevit, 1970’lerde CHP’yi yenileştirirken eski kavramları elden geçirmiş, bazı yeni kavramlar da getirmişti. Hatta “Güvercin”i CHP propagandasında “Altı Ok”un önüne geçirmişti!

Turan Güneş, Ahmet Yöcekök, İsmail Cem gibi beyinlerle çalışmıştı.

CHP’nin geleceği Kılıçdaroğlu’nun sadece bedeni değil, bilhassa halkla barışık ve içi dolu ‘politika üretme’ enerjisine bağlıdır.

(Hürriyet)