CHP yine olağanüstü bir kurultay yapıyor, parti içi demokrasiye uygun bir tüzük kabul edilecek, fakat...

Sorun, parti içi demokrasinin CHP’yi kitlelere açmak için mi, partide hizip kavgaları yapmak için mi kullanılacağıdır.

Bugünlerde CHP tarihinin önemli isimlerinden Nihat Erim’in anılarını okuyorum. CHP geçmişte de böyleymiş, hizipler, kulisler, parti içi iktidar kavgaları... Fakat 1960’ların sonunda kavgaları yenilenme kavgasına dönüşmüş, Ecevit liderliğindeki “Ortanın Solu” grubu parti içi kavgayı kazanarak CHP’yi yenilemiş, seçimlerde yüzde 42 oy almıştı!

Parti içi demokrasi

CHP’nin önümüzdeki 26 Şubat kurultayında şimdiden belli olan şudur: Parti tüzüğü değişecek, demokratikleşecektir. Önder Sav liderliğindeki parti içi muhalefet 362 delegenin imzasıyla bunun yolunu açtı. Kılıçdardoğlu’nun Attila Sav’a ve Metin Feyzioğlu’na hazırlattığı tüzük taslakları da parti içi demokrasinin geliştirilmesini öngörüyor.

Teknik ayrıntıya girmeyelim; milletvekili adaylarının önseçimle belirlenmesi, kurultaylarda Parti Meclisi üyelerinin herkese adaylık kapısını açan çarşaf listeden seçilmesi gibi daha demokratik yöntemler kabul edilecek.

Kurultay’da kavga Merkez Yürütme Kurulu için çıkacak gibi: Kılıçdaroğlu MYK üyelerini PM içinden genel başkanın seçmeye devam etmesini istiyor. Sav ve arkadaşları bunların da seçimle belirlenmesini önerecekler.

Hangisi daha demokratik?!

 ‘Daha demokratik’ olmak her zaman daha işlevsel olmak anlamına gelmez. Mesela parlamenter demokrasilerde bakanları başbakan seçer. Bakanları da teker teker halk seçse ‘daha demokratik’ olur ama demokrasi felç olur!

Bakanları meclislerin seçmesi sistemi bile yürümemiştir tarihte.

Kılıçdardoğlu’nun savunduğu gibi partide yürütme kurulunu genel başkanın seçmesinde bana göre demokrasiye aykırı bir taraf yok. Önemli olan parti içi demokratik mekanizmalarının verimli olarak işletilebilmesidir.

CHP’de parti içi demokrasinin gelişecek olması elbette çok iyi... Fakat bu, yeni fikirlerin ortaya çıkması yerine bitmez tükenmez parti kavgaları sonucunu doğurursa, “partiyi idare edemeyenler memleketi nasıl idare etsin”  görüşü daha da ağır basar ve CHP daha da küçülür...

CHP’de iki çizgi

CHP’de Kılıçdaroğlu evrensel sosyal demokrasiye daha açık bir çizgiyi yansıtıyor. Önder Sav, Haluk Koç, Nur Serter gibi isimler bunu “eksen kayması” diye suçlayarak ‘CHP gelenekçisi’ bir çizgiyi savunuyorlar.

Kısır parti içi kavgaların örneği, CHP’nin kendi tarihinde bol bol vardır.

Halbuki parti içi demokrasi partilerin topluma daha açık hale gelmesi, böylece toplumdaki eğilimleri daha kolay temsil etmesi için vardır. CHP bunu yapmayıp kendi “mahalle”sinde oturup duracaksa, parti içi demokrasi Trabzonlu delegenin söylemiyle “gürültaylar partisi”nden öteye sonuç doğurmaz.

Halbuki, İngiltere’de Muhafazakâr Parti’de Thatcher, İşçi Partisi’nde Balair, bizde 1970 başlarında CHP’de Ecevit, parti içi kavgalar sonunda liderliğe geldiler ve partilerine yeni bir nefes verdiler, seçimleri de kazandılar.

Kılıçdaroğlu çizgisi böyle bir yenilenme arzusunu temsil ediyor ama... Onlar “Yeni Muhafazakârlık... Yeni Emek... Üçüncü Yol... Ortanın Solu” diye kitaplar yazarak, teoriyi ortaya koyarak yapmışlardı yenilenmeyi. CHP’deki yenilenme çabasının eksik tarafı bu; teorisinin yapılmamış olması...

Sayın Sencer Ayata, yanılıyor muyum?