Haftalık yorumlarımızın bir bölümü, hiç şüphesiz Avrupa’da elli yıllık göç tecrübemizden oluşuyor. Aynı zaman da içinde yaşadığımız ülke insanının karşı karşıya olduğu sorunlardan da bihaber olamayız. İşte bu çerçevede yakın geçmişte iki konuyu ele almıştık. Bunlar: “Karanlık günler ve düşündürücü cinayetler”, “Batı’da yalnızlık insanı öldürüyor…”.
Her iki yorum, farklı kesimlerde farklı algılamalar ve yorumlara sebep olmuş. Bana ulaşan iki yorumu kısaca sizlerle paylaşmak isterim.
Hiç şüphesiz bu yorumları yapanlar, Avrupadaki insanımız için bir gelecek kaygısı duyan ve sorumluluk hisseden isimlerdir. İlk yorum Hollanda’dan.
Uzun yıllar imamlık da yapan ve şu an cezaevlerindeki Müslümanlara manevi rehberlik görevini icra eden Recep Can beyefendiden.
Sayın Can, sık sık yaptığı gibi çuvaldızı bize batırıyor. Can diyor ki “Sayın reis Veyis bey, sorumluluk bilinciyle kaleme aldığınız yazıyı okurken hem üzüldüm biraz doğrusu da şaşırdım. Üzüldüm, zira 50 yıldır buradayız ama aile sorunlarımızı çözecek yetkin uzmanlarımız yok herhalde. Hala kültürleri, aile anlayışları farklı Hollandalı uzmanlardan yardım beklememiz de doğrusu şaşırttı. Biz, eğitim imkanları güzel Hollanda'da sayıları az olsa da müslüman Türk kökenli doktor, Mühendis, ve avukatlar vb. insanları yetiştirdik, fakat maalesef alanında yetişmiş uzman sosyologlar, psikologlar hatta sosyal psikoloji, sosyal pedagoji vb. uzmanlarımız yetişmedi, yetiştiremedik.”
Recep Can, Hollanda’da arka arkaya işlenen cinayetler için, aile arasındaki iletişimsizliklerin tezahürleri yorumunu yapıyor. Can’a göre “Çocuklarımızı pahalı marka ayakkabılar, elbiseler, arabalar tatmin etmedi, bundan sonra da etmeyecek. Önce ailelerde ve Camilerde, okullarda manevi doğum/doyum seferberliği başlatmak durumundayız.”
Diğer yorum ise Almanya’dan. Würzburg’dan Yılmaz Kuzucu “Batı’da yalnızlık insanı öldürüyor…” yorumu üzerine düşüncelerini yazmış.
Değerli bir çok dostumun da köşe yazarı olduğu turkpartner.de yazıları yayınlanan Kuzucu insan bilinmezi üzerine düşüncelerini yazmış.
İnsan yalnızlığının tipik bir Batı hastalığı olmayıp, insanın adeta bitmeyen bir doyumsuzluk peşinde olduğunu belirtiyor Kuzucu. Şöyle diyor: “İnsan, ilk nefesiyle birlikte annesinin döşünde ağzına tutuşturacağı bir şey aramasından, son nefesine kadar mütemadiyen bir arayış içindedir. Karnının doymasıyla bitmez bu arayış, sevgi arar, ilgi arar, rahatlık arar, Sonsuzluğu arar, geliş gayesini arar....uzak-yakın çevresine ilgi ve arayışı durmak bilmez.”
İnsanın bu arayışının asla bitmeyeceğini, bu davranışın, tüm neslinin sonunu getirene dek devam edeceğini söylüyor Kuzucu. Ve şu mukayeseyi yapıyor: “İnsan… Aklını kiraya verince vatanını dahi feda eder gözünü kırpmadan.... ama yine aynı insan vatanı, namusu ve değerleri için gözünü kırpmadan canını da koyar ortaya.”
Evet Avrupa’daki insanımız ve genel anlamda insanlık adına derdi olanlardan iki yorum böyle. Hem “Karanlık günler ve düşündürücü cinayetler”, hem de “Batı’da yalnızlık insanı öldürüyor…” yorumlarımız günümüz Avrupa’sının bir gerçeǧi. Her ikisinde de insan ve insan ilişkilerinden kaynaklar gelişmeler var. Bir çok kişiyi, grubu yakından ilgilendiriyor. Her iki konu, ve tabiiki idrak ettiǧimiz her olay ve gelişme hakkında düşünmeli ve fikir sahibi olmalıyız. Fikir yürütmeliyiz. Çünkü bizler sadece kendimizden deǧil, haberdar olduǧumuz her gelişmeden belli ölçülerde sorumluyuz. Bu ulvi sorumluluǧu idrak etmek durumundayız.