Bu ülkede her yıl aynı senaryo’yu oynuyoruz;
Radyoyu açıyorsun noel şarkıları...
Televizyon desen hafif göz yaşıyla karışık, eksilmiş ailelerden bahseden ama sonu mutlaka iyi biten noel filmleriyle dolup taşıyor…
Sokaklar ışıl ışıl…
Tren istasyonları bile noel ağaçlarıyla süslenmiş.
Fazla büyümeden kesilip satılsın diye özel yetiştirilmiş yarı ölü çam ağaçları…
Üzerinde rengarenk ışıklar, süsler…
Dükkanlar hınca hınç dolu…
Belli ki hediye alma telaşıyla herkes cebindeki para limitini aşıyor.
Torbalar dolusu içki şişeleri evlere taşınıyor.
Sokakta herkes birbirine sevgi dolu gözlerle bakıyor.
Sanki herkes çoktan kafayı bulmuş gibi.
Tam bir beyin yıkama süreci…
Ve haftalarca sürüyor bu, ya gerçekten topluca öldürün bizi ve rahatlayın !
Öyle bir heyecan var ki insanlarda anlamak mümkün değil.
Ama sorsan bir çoğu, ne noel’i ne de noel ağacının süslenme sebebini biliyor.
Bu ülkede yaşıyorsanız bu zamanlar başka bir şeyden bahsetmek mümkün değil!
Çünkü boğazımıza kadar bu kutlamalara batmış durumdayız.
Eski yazılarıma göz gezdirdim de iki sene önce yine bu dönemde aynı düşüncedeymişim;
Bu ülkenin noel günleri, çocukluğumun sokağa çıkma yasaklarını hatırlatır.
O günlerde nüfus sayımı, en ilkel şekilde yapılırdı.
Dünyada en sevdiğin insanlarla beraber olsan da, bu eve kapatılma işi bize göre değildi.
Kahvaltı sonrası, herkes birbirine potansiyel düşman gibi bakmaya başlar, bir süre sonra da durumu kabullenip önemli-önemsiz işlere koyulurdu.
Tabii o zamanlar internet yok, cep telefonları yok, televizyon desen tek ve baba kontrolünde!!
Sıkıntıdan, hep beraber evi boyadığımız çok olmuştur.
Ama aniden çalınan kapı, bizi öyle mutlu ederdi ki anlatamam.
Ne güzel sayarlardı bizi...
Görevli memur, 'sayımı' bitirip evimizden ayrılırken bizde, abuk sabuk bir şeylerin gururunu yaşardık.
Şimdi de İngiltere'de yaşadığımızdan, senede üç-beş gün "noel" adı altında, sokağa çıkma yasağının başka bir çeşidini yaşıyoruz.
Tabii ki bu yasak, kanuni değil tamamen psikolojik...
Adam belki de dünyanın en mutlu insanı olacak ama kutlamalar izin vermiyor ki...
Noeldi yeniyıldı derken, ilk iş, mecburi bir çam ağacı alacak.
Çarşıdaki ölçüm, evin metrekaresine hiçbir zaman uymayacağından, ağaç ya çok küçük olup, evin bir köşesinde saksı çiçeği gibi duracak ya da fazla büyük olup odaya haftalarca girilemeyecek.
Ağacın altına, indirimden aldığı hediyeleri sıralayacak.
Paket kağıtları, her zaman içine saklananlardan daha cazip olacak.
Her paketi açan, hediyeyi, alanın kafasına atmak istese de, mecburen hayatının en özel hediyesini almış taklidi yapacak.
Sene boyunca hiç aklına gelmeyen, ama onun gibi yalnız olan arkadaşlarını eve davet edecek.
Yarısı yanmış, diğer yarısı da pişmemiş yemeklerle masayı donatacak.
Ama kafasında hep aynı düşünce, seneye parası olursa, kesin uzak bir yerlere kaçacak.
Ve sokaklar bomboştur Londra'da.
Ziyarete gelen her turist, bir daha dini tatillerde Londra'ya gelmeme kararı alsada, gelecek sene bu kararını yine unutacak...
Bizleri merak ediyorsanız, evin boyasını çoktan bitirdik, günlerin normale dönmesini bekliyoruz :)