“Yanlış beslenme” çağımızın en önemli sorunlarından biri şüphesiz…
Sağlıksız beslenme sonucu, insan ırkının kimyası tüm dünyada ciddi anlamda bozulmuş vaziyette…
Konu; tıp doktorları, beslenme uzmanları, üniversiteler ve araştırma merkezleri tarafından sürekli takip ediliyor…
Çözüm bulunamadığı takdirde; insan ve toplum sağlığının akıbetinin ne olacağı, nasıl bir tehlikeye yol açacağı her yerde tartışılıyor…
Hatalı beslenmenin özünde şu var:
- Vücudun ihtiyaç duymadığı bir besini, sadece iştahlandığın için yersen; o besin vücutta adeta bir zehir oluyor, onu öldürmeye başlıyor!...
- Ya da vücudun ihtiyaç duyduğu belli bir gıdayı zamanında almazsan; organları oluşturan hücreler ölüyor, sistem çalışmıyor ve hasta oluyorsun!...
Proteinler, karbonhidratlar, vitaminler, mineraller, yağ ve şeker gibi besin kaynaklarını, bilinçli, dengeli ve ölçülü tüketmek, miktarını ve zamanını vücut saatine göre ayarlamak gerekiyor…
Sağlıklı beslenme; sadece insanların değil, diğer bütün canlıların da hayati fonksiyonlarını sürdürebilmesi, dünyanın yaşanılabilir bir yer olarak kalması açısından önemli bir konu…
Nesli yok olan balık türlerini anlatan belgesel filmlerde, besin zincirinden bahsedilir…
Büyük balık yaşamak için küçük balığa ihtiyaç duyar… Eğer küçük balıkların kökünü kurutursanız, büyük balıkları da öldürmüş olursunuz… Büyük balıkların hayatta kalması için beslenmeye, beslenmek için de küçük balıklara ihtiyacı var…
Aynı şey böcek türleri ve bitki türleri içinde geçerli…
Beslenmek için, böceğin bitkiye, üremek için de bitkinin böceğe ihtiyacı vardır…
Bitkiler, hayvanlar ve nihayet insanlar arasındaki, varlığını bir diğer canlının varlığına borçlu olma durumu, vazgeçebileceğimiz, göz ardı edebileceğimiz bir durum değildir…
Herkes yaşamak için yaşatmak zorundadır!...
İlahi takdir böyle tecelli etmiştir…
Maddenin dünyasında çarklar bu kurala göre dönerken; madde dışındaki dünyaya baktığımızda da farklı bir sistem görmüyoruz…
Sosyal kurumlara bir göz atalım:
Ahlak, hukuk, din, siyaset, felsefe, bilim, toplum, aile, gelenek, örf , adet vs. dediğimiz soyut yapılar; “maddenin dünyasındaki gibi”, yaşamak ve ayakta kalabilmek için diğerlerinin yaşamasına ihtiyaç duyarlar…
- Ahlakın olmadığı yerde hukuk olmaz, din olmaz, bilim olmaz, politika olmaz…
- Hukukun olmadığı yerde toplum olmaz, politika olmaz, bilim olmaz…
- Bilimin olmadığı yerde, hukuk olmaz, din olmaz, ahlak olmaz, siyaset olmaz…
- Toplumun olmadığı yerde bunların hiçbiri olmaz!...
Sosyal kurumlar ve sosyal değerler yalnızca birbirinden beslenir… Başka bir besin kaynakları yoktur…
“Hatalı beslenme” mevzusu bu alemin de önemli bir sorunudur!
Sorun sağlıklı bir şekilde çözülemediği takdirde, hiçbirinin ayakta kalma şansı yoktur…
Ahlakı tümden yok ederseniz, din elinizden gider, siyaset yozlaşır, hukuk bozulur, bilim filime dönüşür…
Hukuku ortadan kaldırırsanız, meydanda ne ahlak kalır, ne din…
Politikanın düzenini bozarsanız; fişi çekilmiş buzdolabı gibi kontrolünde ne varsa hepsini birden çürütür…
Bu sosyal kurumların bugünkü noktaya gelebilmesi hiç kolay olmadı…
Çok büyük bedeller ödendi…
Harcanan emeklerin, yapılan fedakarlıkların karşılığını kimse ölçemez…
Asırlık tecrübelerle zirveye taşıdığımız bu kurumların her birini ayakta tutmak, dipdiri yaşatmak zorundayız…
Birini diğerine tercih etmemiz, birinin yaşaması için diğerini yok etmeye çalışmamız yanlıştır…
Tüm sosyal kurumlarımıza aynı hassasiyetle yaklaşmalı, hiç birinin fabrika ayarı ile oynamamalıyız…
O ayarlar yüzlerce yıllık bir tecrübeyle bulundu… Bozduğunuz zaman, bir o kadar süre daha beklemek zorunda kalabilirsiniz…
Küçük bir çıkar için ahlaktan, hukuktan, dinden imandan vazgeçmek olur mu?
Ama maalesef oluyor…
Ahlakın, hukukun, dinin, siyasetin içine kafamıza göre kurallar koyuyoruz…
- Bizi kimse görmedi diye yaptığımız bir yanlış doğru olmuyor…
- “Amaca götüren her yol meşrudur” dersek; geride ayıplanacak, kınanacak bir şey kalmıyor…
- İhtiyacım var, benim hakkımdı diye, bir şeyi hukuk dışı yollarla almak, olayı meşru kılmıyor…
- “Verdiğim zararın iki katı kadar da faydam oldu” dediğinizde günahlar silinmiyor…
- Otoritenin yanlışlarına kişisel çıkarlar için destek olmak, cennetin kapılarını açmıyor…
- Aynı hatayı çok sayıda kişinin yapması seni haklı göstermiyor…
- Kötü sonuçlar doğuracak bir karara, pozisyonunu koruma sebebiyle destek vermek, tepkisiz kalmak sorumluluktan kurtarmıyor…
“Yalan ve iftira” adeta bir virüs gibi bu kurumları enfekte ediyor…
Tehdit, şantaj, kumpas, hile, dolandırıcılık, sahtekarlık, keza aynı şekilde…
Netice olarak;
“Hatalı beslenme” sadece bireyi değil, sosyal kurumları ve değerleri de aynı şekilde tehdit eden büyük bir sorun şimdi…
Hem tabiatın hem de toplumun sağlıklı bir şekilde devamı açısından; her iki dünyada da, “besin zincirinin hiçbir halkasına zarar vermemek” şart!...