Kendi bedenimizde yabancı bir ülkede yaşıyor gibiyiz. Yaşanan ve yaşanıp geçmekte olan zaman tanımadığımız, bizden olmayan ne varsa aynanın karşısına koyuyor.
Aynaya bakanla aynada gördüğümüz biz, sükutu dudaktan bırakmayan bir kavga içinde. Hangimiz gerçek...
Hep olmamamız gereken biri olurken, hiç gitmememiz gereken yerlere giderken, asla söylemememiz gerekenleri söylerken, iş yerinde başka, sokakta farklı, birine kısık ötekine yüksek sesken; hangimiz gerçek bizim. Aynaya bakan mı aynada gördüğümüz mü? Görünen kaç uzvumuz varsa o kadar münakaşaya tabiyiz.
Ellerimiz bizi sevmiyor onlara daha çok para tutturamadığımız için... Dilimiz bizden nefret ediyor daha çok insanın canını yakmadığımız için... Gözlerimiz, gözlerimiz bizi görmek istemiyor onlara daha çok sermaye gösteremediğimiz için... Kalbimiz kapatılmış kireç kuyusu sesi duyulmuyor.
Ya aklımız bütün bilgilere akılla sahip olunamayacağını söyleyen yine akıl, kendi haline hem çaresiz hem muktedir, sonsuzluğun kendine sığmayacağını kendine sığdıran hem sığ hem geniş akıl,anlar ki sınırsız olanı sınırlı olan nasıl anlasın...
Adem suret buldu Âdem’de
Adem hiçten ibaret değil
Cümle hikmetler ancak kalbi
Bilgi akıldan ibaret değil
Dünya ilmi ezberlenir tende
Ruh alemden ibaret değil
Sınırsızlığı sınamak sınırlı akılda
Sonsuzluk düşünceden ibaret değil
Sen kendide saklı da olsa aşikar
Kendi senden ibaret değil
Aynanın yüzü zahiri hakikat sende
Gördüklerin aynadan ibaret değil
Sırların tecellisi ilahi emir
İkra sözden ibaret değil
Alnın yolları kaderden kazaya
Ağlamak gözden ibaret değil
İnsan işte yaşıyor bir solukta
Yaşamak nefesten ibaret değil
Ölüyor insan doğmak fani
İnsan ölmekten ibaret değil
Yokla başladı var olan her şey
Her şey yoktan ibaret vardan değil