Bizim ülkemizde en kolay iş yıkmak ve yok etmektir...
Evin bir kısmını yıkıp, proje geliştirmeden ve izin almadan yenilik mi yapacaksın?..
Yık gitsin, yap gitsin...
Sosyal konutun bir kısmını bakkaliye, ya da kuaför mü yapacaksın?..
Yap gitsin...
Uzun yıllar ‘tarla’ olarak anılan arazideki zeytinleri veya harnup ağaçlarını kesip, içine yüzme havuzlu villa mı yapacaksın?..
Kes gitsin, yap gitsin...
Ormanlık araziye, dağın yamacına, hatta dere yatağına inşaat mı yapacaksın?..
Hiç korkma, gece kulübü bile yapabilirsin...
Yol kenarına reklam tabelası mı dikeceksin?..
Hem de en büyüğünden dik gitsin...
Canın çekti, 5 yıldızlı otelin yanına çadır mı kuracaksın?..
Kur gitsin...
Otel sahibini çatlatacak, turisti patlatacak bir iş yapsan da korkma...
Çatlat gitsin, patlat gitsin.....
Bu ülkede vurmak, kırmak ve istediğini yapmak kadar kolay hiçbir şey yoktur...
Hele Rum’un malını...
Yık gitsin, sat gitsin!..
Rum’dan kalan tiyatro binasını yaktılar, hiçbir şey olmadı...
Beşparmakları yaktılar yine birşey olmadı...
Dağları oydular...
Başpınar’ın suyunu kuruttular...
Yine bir şey olmadı...
İki yüz bin Rum göçmenden kalan araziler yetmedi...
Kıbrıs Cumhuriyeti adına kayıtlı araziler...
Vakıf arazileri, kilise malları da yetmedi...
Dere yataklarına, ormanlık arazilere beton binalar dikildi...
Tarihi eserler hiç önemsenmedi...
Girne Kalesi, Bellapais Manastırı gibi paha biçilmez eserler dahi yıllardan beri tamirat yüzü görmedi...
Eski tarihi binalar koruma altına alınmadı...
Peki neden?..
Kötü siyaset yüzünden...
Amatörce yönetmekten...
Kişisel çıkar anlayışının, devlet ve millet çıkarlarının önüne geçmesinden...
Öyleyse yapılması gereken tek şey kaldı:
Bu anlayışa son vermek!..
(Kıbrıs gazetesinden alınmıştır)