GÜLE GÜLE 2012
Yeni umutlar, güzel hayaller, mutlu ve sınırsız beklentiler ile karşılanan ancak bazılarına göre uğursuz bir sayıyı ihtiva ettiği için temkinli yaklaşılan 2013 senesine girdiğimiz bu aylarda, yeni yılla birlikte artan umutların dışa yansıması gibi baharda açan kiraz çiçeklerinin güzelliğini andıracak umut dolu ekonomik beklentilerin esiri olarak zaman denilen sonsuz nehrin süratli akmasını diliyoruz. Biliyoruzki hızla akan nehir ekonomik sıkıntıların yarasının süratle sarılarak iyileşmesinede yardımcı olacak.
Belkide yazımızın başlığı hoş geldin 2013 olmalıydı! Bulunduğumuz zaman diliminde sona eren yıl ile başlayan yılın ekonomik ve finansal tanımlar açısından pek bir farkı yok. Gönülden isteğimiz olması yönünde ancak geçmiş yıldan bize kalan mali tablolar perşembenin gelişini çarşambadan anlatıyor.
1980 li yıllarda başlayan ve yeni dünyanın refahını daha çok artırabilmesi için eski dünyanın birikimlerine göz diken “Wall Street” prenslerinin fütursuzca kullanmaya başladığı yasa tanımaz finansal enstrümanların keşfi 1990 lı yıllarda gelişmiş ve gelişmekte olan eski dünya ülkelerinin kaynaklarının ilgili coğrafyaya yönelmesine yardımcı oldu. Ancak yeni milenyumla birlikte daha çok kazanma hırsı yeni keşiflere olanak sağladı. Bu durum pek fark edilemediyse de aslında sonun başlangıcı olacaktı. Yeni dünya finans sektörünün keşfi olan “subprime market” ve buna bağlı olarak oluşturulan emlak tahvillerinin yüksek faiz oranları ile “Hedge Fon”lara satılması, suni oluşturulan bir balonun bolca şişirilmesine yardımcı oldu. Sonunda tabiatına uygun olarak balon patladı. Neyseki bu filmi 1980 li yılların başında “Bankerlik krizi” olarak gören Türkiye, daha sonra 2001 mali krizini takiben yeni yasalarla desteklediği mali piyasalarını farkına varmadan ileride yakalanabileceği hastalıklara karşı aşılıyordu.
2007 yılınında “Subprime market” in çökmesi ile patlayan balonunun sebep olduğu kayıplar tüm dünyada büyük sıkıntılara, ülke ekonomilerinin çökmesine, kimi yerde bireysel kimi yerde toplumsal iflaslara, sosyal çalkantılara ve dünya ekonomisinin küçülmesine sebep oldu. Yeni dünya, ekonomisini toparlamak için yeni bir boya ve kağıt fabrikası kurarak sorunların üstesinden kısmen gelmeyi başardı. Onun bastığı kağıtları almak için sırada bekleyen diğer ülkeler ki buna Çin Halk Cumhuriyeti’de dahil, varlıklarını bu boyalı kağıtlara yatırdılar. Ancak farklı boya ve kağıt kullanan diğer taraf olan eski dünya, ortak akıl üretemediği ve herzamanki gibi senmi, benmi kavgasına düştüğü için bedelini ödemeye başladı. Olimpiyatların kurucusu tıknefes oldu koşamıyor. Matadorların ağzını bıçak açmıyor. Makarnacılar kralı kuru ekmeğe talim edecek adeta. Avrupa Birliği olarak tanımlanan ülkeler gerçekten zor yıllar yaşamaya başladı. Bazıları ise diğelerinin dertlerini üstlendi. Bu işlerden en çok sıkıntı duyup kendinden veren ise Sayın Merkel oldu. Sanki dert babasıymış gibi AB içindeki tüm iflas eden ortaklarını sırtlayıp taşımaya çalıştı. Tabii ki herşeyin bir bedeli var. Lider olmaya çalışmanın da olduğu gibi.
Tüm bu sıkıntıların arasında zararı en az hasarla atlamak üzere olduğunu sanan ise doğal olarak Birleşik Krallık. Dünya çapında oluşan ekonomik kriz hepimizi olumsuz etkiledi, ancak bunu süratle toparlanarak problemleri başka ülkelere devreden devletlerde gördük. Kendi para biriminden vazgeçmediği için ortak hayaller kuran AB ülkeleri tarafından çok zaman tenkit edilen Birleşik Krallık, bu sayede 2007 den beri süre gelen genel ekonomik krizi komşu devletlere nazaran biraz daha iyi yönetiyor. Doğal olarak bunuda kullandığı kendi para birimine ve bu sistemi destekleyen “The Commonwealth” denen “İngiliz Milletler Topluluğu”na borçlu. Bilindiği gibi Avrupa Birliği üye ülkelerinin büyük çoğunluğunun kullandığı ortak para birimi olan Euro eski kıtadaki mali krizin derinleşmesindeki ana unsurların başında gelmektedir. Avrupa Birliği üyesi ülkelerin finans ve reel sektörlerinin yüksek entegrasyon kabiliyeti üye ülkelerin birbirlerinden etkilenme sürecini artırmaktadır. Ancak olumsuz gelişmelerin sözkonusu olduğu 2007 yılı sonrasındaki ekonomik ve mali gelişmelerde bu kabiliyetin zararı görüldü. Her ülkenin kendi para birimini kullandığı şartlar hüküm sürmüş olsaydı eski kıta yeni dünyadan ihraç edilen bu mali çöküntüyü bu kadar yara almadan ve daha kısa zamanda atlatabilirdi. 2007 yılının sonunda başlayan daralma ve ani iflaslar durulmuş olsa da, önümüzde en az iki yıl daha hastalıkla savaşıp bağışıklığı artırmaya devam edeceğiz. Ondan sonra kısa bir süre nekahat “recovery period” dönemi gelecektir. Bizim sektörümüzdeki kısa dönemler bir ile üç yıl arasında tanımlanır. Bu durumda kötümser olmayalım ancak 2007 yılı öncesi mutlu ve bol kazançlı günlere dönülebilecek bir UK ekonomisine en iyi ihtimalle 2017 yılının sonlarında kavuşulaşacakmış gibi görünüyor. Daha çoook var demeyin. Bakın 2007 yılında kriz başladığında konuşulan konuların üzerinden neredeyse altı yıl geçti. Bu durumda düze çıkılması için beş yıl bile kalmadı diyerek konuya iyimser gözlükle bakılabilir.
Sonuç olarak bulunduğumuz ülkede bir süre daha geçim sıkıntılarının hüküm süreceği ve makul tasarruflara hassasiyetle devam edileceği görülüyor. Zira artık altın anahtar olan AAA notu elden uçtu. Ayağını yorganına göre uzat özdeyişinden yola çıkılırsa Milenyumun ilk zamanlarında alıştığımız gibi kredi kartlarını şişirme dönemleri çoktan geçti. Hatta nakit harcamalar teknolojinin gelişmesine paralel olarak azalacağına artış gösterdi. Bireysel tüketici penceresinden bakılan fotoğraf bu resmi gösteriyorsa da yatırımcı cephesinden bakıldığında görülen fotoğraf ve gerçekler tamamen farklı! Bunu da bir başka sefere paylaşmak umuduyla hepinize iyi seneler dilerim.