Komşu ülke Almanya’da işler karıştı.
Hafta sonu Almanya’nın doğu eyaletlerinde yapılan seçim sonuçlarında, aşırı sağ ve popülist parti AfD, yüzde 30’un üzerinde oy alarak birinci parti oldu. AfD, Saksonya eyaletinde de birinciliği kıl payı kaçırdı. AfD seçmeninin gençlerden oluşması, ister istemez “Almanya’da neler oluyor” sorusunu beraberinde getirdi.
Gerçi, benzer sonuçları kısa bir süre önce Fransa’da ve Hollanda’da görmüştük. Yapılan her seçimde, aşırı sağ partiler oylarını artırıyorlar. Örneğin, aşırı sağ, popülist ve ırkçı parti PVV, şu anda Hollanda’da hükümetin en büyük ortağı. Parti lideri her ne kadar başbakan olmasa da, koalisyondaki ağırlığı ve alınan kararlardaki etkisi, göz ardı edilemez.
Seçim sonuçlarını, Almanya’da yaşayan ve toplumsal gelişmelere duyarlı değerli dostlarım Muhammed Al ve Adnan Çöktü sosyal medya hesaplarında değerlendirmişler.
Muhammed Al: “AfD, her ne kadar birinci parti olsa da, koalisyonda yer almayarak, muhalefet partisi olmaya devam edecek” yorumunu yaparken, “Seçimlerde esas sürpriz partisi ise Sara Wagenknecht’in partisi oldu. Yeni kurulmuş olmasına rağmen, her iki eyalette de %10’un üzerinde oy aldı” diyor. Al’a göre, bu seçim sonuçları doğrultusunda, sosyal demokrat parti SPD, kitle partisi olma özelliğini kaybetmiştir.
Hannover’den Adnan Çöktü ise, “Demokratik temayüllere aykırı ve Anayasa Koruma Teşkilatı’nın tehlikeli gördüğü bir partiye siyaset yapma izni verilmesi Almanya’nın ayıbıdır” yorumunu yapıyor ve şöyle devam ediyor: “Almanya, siyaseten Doğu ve Batı olarak ikiye ayrılmış gözüküyor. Doğu’da Nazi görüşlü faşist ve ırkçı parti, belediye ve eyalet meclislerine tamamen yerleşmiş durumda. Bu gidiş hayra alamet değil”.
Her iki dostumun yorumlarından da anlaşılacağı üzere, Almanya’da işler iyi gitmiyor. Geleneksel, ana akım partiler, diğer Avrupa ülkelerinde olduğu gibi, Almanya’da da oy kaybediyorlar. Her ne kadar koalisyon olarak iktidarda olsalar da, yükselen aşırı sağ oylar, bu partilerin temsil oranını tartışmaya açıyor.
İlginç olan bir başka gelişme de, yeni kurulan partilerin, Hollanda’da ve diğer Avrupa ülkelerinde olduğu gibi, yüzde 10’lara varan oranda oy almalarıdır. Bu gelişme, hiç şüphesiz, uzun yıllardır var olan, halkın siyasetçilere, daha doğrusu ana akım partilere güvensizliğinin sandığa yansımasıdır. Benzer gelişme Hollanda’da Çiftçi Hareketi Partisinde yaşanmıştı. Bu parti, daha önceki yerel seçimlerden birinci parti olarak çıkması gibi, şimdi de, hükümet koalisyonunun ortağıdır.
Uzmanlara göre, aşırı sağ ve popülist partilerin, göç ve mülteci akımlarının seçmende yarattığı korku ve memnuniyetsizliği çok iyi değerlendirmesi, bu partilerin yükselişine yaramaktadır. Ancak, seçim sonuçlarını sadece bu sebepler etkilemiyor. İki yıla yakın bir zorlu pandemi sürecinin etkisi de sebepler arasında yer almaktadır.
Diğer taraftan, Rusya-Ukrayna savaşının uzaması da, Avrupa halkları üzerinde olumsuz etki yapmıştır. Avrupa ülkelerinde yoksulluğun artması, ‘Önce kendi ülkem’ düşüncesini öne çıkarmıştır aşırı sağ partilerde…
Bu ve benzeri gelişmeler, Avrupa’da seçmenin aşırı sağ ve popülist partilere yönelmesini beraberinde getirmiştir. Hatta bazı yorumcular, Fransa, Hollanda ve Almanya’da yaşananları, aşırı sağ partilerin ‘Avrupa’da iktidara yürüyüşü’ olarak yorumlamaktadırlar.
İşte bu gelişmeler, hiç şüphesiz, ‘Almanya’da neler oluyor?’ sorusunu da beraberinde getiriyor.
‘Almanya’da neler oluyor?’ sorusu, esasen ‘Avrupa’da neler oluyor?’ sorusudur aynı zamanda… Zira, Avrupa’da tehlike çanları çalmaktadır.
Unutmamak gerekir ki, aşırı sağ ve ırkçı hareketler, Avrupa’nın önümüzdeki yıllarda çözmesi gereken en önemli sorunları arasındadır. Bu gelişmeler aynı zamanda bir demokrasi krizidir.
Veyis Güngör
4 Eylül 2024