Bugün binlerce insan belki basit sayılacak bir alacak verecek meselesinden dolayı hapisteyse ya da hapse girme korkusuyla evinde kalamıyorsa konu dar popülist bir bakış açısıyla asla çözümlenemez.

Bataklığı kurutmazsanız eşek arısı kadar sivrisineklerle yaşarsınız.

Bütün mesele hastaya pansuman yapıp, iki ağrı kesici verip, “Tamamdır” deyip eve yollatmanın yanlış olacağını bilmektir.

Öyle yollarsanız daha kötü olarak geri geleceği kesindir.

 

 

Kuzey Kıbrıs’ta sistem çökmüş gibidir.

Ne demek çökmüş gibi?

Aslında çöktüğüne yönelik kanaat daha ağır basmakla birlikte, umut pınarından az daha olsa bir “su” beklentisi ile “gibi” diyoruz.

***

Yaklaşık dokuz bin kişinin borçlarıyla ilgili mükellefiyetlerini yerine getiremediği için mazbata uygulamasının kapsamı içinde olduğu söyleniyor.

Küçük ülkemiz için bu rakam çok fazladır.

Hapse gönderilme aşamasına kadar sürecin aslında oldukça uzun olduğu anlatılır.

Ancak popülist yaklaşımlar bu konuda gerçekleri bilinmesinin önünde engeldir. Çünkü ağzı olan konuşuyor.

Popülist yaklaşımlar salt politikacılar için geçerli değil elbette.

Bir hastalık olan popülizmin en kolay bulaştığı meslek gruplarından biri de medyadır.

Popülizm bir kez medyaya bulaştı mı yaygınlaşması kolaylaşır, popülizm peçelenerek yoluna devam eder.

***

Mazbata konusundan tarafları öncelikle bilmek gerek.

Mazbata ve ceza evi kapısının aralanmasının başlangıcında karşılıklı taraf konumunda olanların bir anlaşması var. O anlaşmanın da iki tarafı...

Süreç içinde anlaşmanın bir tarafı, anlaşmaya uyamıyor.

Borcunu ödeyemiyor...

Verilen bir çek de anlaşmanın önemli unsurudur.

Eğer çek paraya dönemiyorsa anlaşmaya uyulmamıştır.

Bankadan kredi alan kişi borcunu ödeyemiyorsa anlaşmanın hayat bulmasında aksama oluşmuştur.

***

Anlaşma koşullarının uygulanamamasıyla ortaya bir sorun çıkmaktadır.

Sorun ortaya çıktığı an çözüm için ilk yöntem konuşmadır. Konuşma işe yaramazsa yazılı olarak anlaşmaya uyum çağrısı yapılır.

Çare bulunmazsa artık sorunun yeni tarafları devreye girer.

Orman kanunu değil hukuk devletinin yasal kuralları geçerliyse yargı süreci başlar.

Yargı süreci bizde çok hızlı çalışmaz.

Yavaş giden yargı süreci iyi niyetli yaklaşımlar için bir fırsat dahadır aslında.

İyi niyet yoksa yargı süreci istismar edilir.

Yargı sürecinde taraflar dinlenir. Anlaşmaya uyamayana yerine getirebileceği koşullarda bir ödeme planı sunulur.

İşte o noktadan sonra yargı da sürecin parçası olur.

Nasıl parça oluyor?

Yargının kararlarına uyulması hukuk düzeninin belki de ilk sırada gelenidir. Mahkeme kararlarına uyulmaması durumunda mahkemeler zurnanın son deliğinin de altına düşer.

***

Mazbata korkusunu yaşayan binlerce insanın, şu anda hapishanede olanların durumunu da sıkıntısını da çok iyi anlıyorum.

Ancak sorun yarım sayfalık Af Yasası’yla çözülecek durumda değildir.

Dahası Meclis’in af yetkisi var ama bu yetkinin hangi konuları kapsayacağı, yetkinin kaynağı okunduğu zaman net algılanması gereken bir ilke ile yüzleşilir.

***

Mahkemeler bu konuda yanlış karar veriyorsa örnekleriyle topluma anlatılsın.

Ancak herkes şunu bilecek ki yargı karar verirken yasalara bakarak karar verir. Yargının herhangi aşamada kararı yasalara aykırıysa sonunda gene yargının ileri aşamalarında düzeltilir.

***

Bugün binlerce insan belki basit sayılacak bir alacak verecek meselesinden dolayı hapisteyse ya da hapse girme korkusuyla evinde kalamıyorsa konu dar popülist bir bakış açısıyla asla çözümlenemez.

Bataklığı kurutmazsanız eşek arısı kadar sivrisineklerle yaşarsınız.

Bütün mesele hastaya pansuman yapıp, iki ağrı kesici verip, “Tamamdır” deyip eve yollatmanın yanlış olacağını bilmektir.

Öyle yollarsanız daha kötü olarak geri geleceği kesindir.

***

Bu satırların yazarı olarak bozuk düzenin kurbanı olup, istemesine rağmen mükellefiyetini yerine getiremeyip özgürlüğü kısıtlanma aşamasına gelenlerin yanındayım.

Yanlarında duracaklarımı da iyi seçmeye çalışırım.

Olağanüstü, sıra dışı bir olumsuz gelişme yaşamadan, anlaşma koşullarına, mahkeme kararlarına uymayanların yanında durmayı haklının yanına duruşumu kirletme olarak görürüm.

Herkes “Evet” derken, teklif edilen koşulları kabul ederken bir değil bin defa düşünecek.

***

Avukatlar yürüdü.

Hiç kuşkum yok, son aşamaya gelindi kaygısına gelindiğini hissetseler hakimler de yürüyecekti.

***

Böylesi bir konuda yüzde yüz haklılık ya da haksızlık olmaz.

Ortada çok ciddi bir sorun var mı?

Evet var.

Ancak sorun politikacıların rant elde etme amaçlı yaklaşımlarıyla asla çözülmez.

***

Bir başka acı gerçeğimiz Meclis’in yasa yapma kapasitesinin kaliteden yoksunluğudur.

Eğer Meclis soruna ciddi anlamda katkı koymak istiyorsa, profesyonel katkı alsın. Profesyonel katkı çok sayıda kuruluş ya da insan dinlemekle olmaz.

Konunun tüm boyutları düşünülmeli.

Tüm boyutlar düşünüldüğü zaman dünya gerçekleri ve uygulamalarından da beslenen kalıcı çarelere bir hafta on gün için kesinlikle ulaşılır.

Şimdi mağdur olanlar da bir baskı grubudur.

Temelli çözüm olmadan bu baskı grubu devre dışı kalırsa konuya kalıcı çözüm olasılığı ortadan kalkacak.

***

Tablo ortada, erken seçim kapının eşiğinden içeri ha girdi ha girecek...

Erken seçim demek, Meclis’in seçim tatiline girmesi demektir.

Seçim tatilinin bitip üretken bir yasama sürecine yeniden girilmesi ise Eylül 2013’ten önce zor olur.

Demek ki niyet varsa kalıcı çözüm için elde iki ay kadar süre var.

İki ay süre var demek iki ay beklensin anlamını taşımaz.

Meclis’te uzlaşıyla hareket edilse on gün içinde soruna köklü, kalıcı çözüm bulunur.

Bir kez daha vurgu yapayım... Köklü çözüm bulunmazsa, çare adına günü kurtarmaya çalışanlar çok daha derin travmalara neden olacak...

 

 

 

Günün sözü:

 

Günü kurtarmaya çalışanlar geleceği inşa edemez.

(Havadis gazetesinden alınmıştır)