Muhsin Yazıcıoğlu'nun vefatı ile ilgili şüpheler Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün sözleriyle daha da belirginleşirken, bir siyasi parti liderinin "suikaste" uğraması, ardından yaşanan arama kepazeliği bu açıklama ile yeni bir boyut kazanırken dün, bir suikast'le ilgili notlar aktaracağımı duyurmuştum.
Son on yılda, Türkiye dahil bir çok bölge ülkesinde şaşırtıcı suikastler, failli meçhuller, örtülü operasyonlar yaşadık. Yazıcıoğlu suikasti ne kadar bu kapsamda değerlendirilebilir, şu an bilemiyoruz. Ama bir suikast var ki, on beş yıllık tarihi, yaşananları, bütün kirli hesapları ortaya çıkaracak nitelikte.
Daha önce "11 Eylül'ü haber veren suikast" olarak nitelendirdiğim, "Büyük Ortadoğu Suikastleri" zincirinin ilk ve en önemli halkası olan bu saldırı, önceki gün Afganistan'dan gelen bir haberle yeniden hafızalarımızda canlandı.
Afganistan'ın eski Devlet Başkanı Burhaneddin Rabbani, iç barış için çalışmalar yürüttüğü bir sırada, evine ziyarete gelenlerden birinin sarığında sakladığı bir bombayı patlatmasıyla hayatını kaybetti. Rabbani, elbette çok önemli bir şahsiyetti, saygındı, sözü dinlenirdi ve ülkede barışın sağlanmasında kilit isimdi.
Ama benzer bir suikast daha vardı ve bütün şifreleri çözecek güçteydi. Rabbani'nin askeri komutanı, Ahmet Şah Mesud'un, 11 Eylül saldırıları ve Afganistan'ın işgaliyle bağlantılı bir şekilde, benzer yöntemlerle, kendisiyle söyleşi yapmaya gelen iki Arap gazetecinin bombayı patlatmasıyla hayatını kaybetmesiydi bu. En az 11 Eylül saldırıları kadar üzerinde durulması gereken bir saldırıydı. Üstelik o saldırıdan sadece iki gün önce, 9 Eylül 2001 tarihinde gerçekleşti..
Afganistan'da Kuzey İttifakı'nın askeri lideri ve Ruslara karşı Afgan mücadelesinin sembol ismi Ahmet Şah Mesud, saldırıda ağır yaralandı ama kurtarılamadı. Kimse 11 Eylül ile 9 Eylül'de meydana gelen bu saldırı arasında bağlantı kurmadı.
O zamanlar, suikastle ilgili çarpıcı iddialarda bulunmuştuk. 11 Eylül'le bağlantısını sorguladık. ABD'nin Afganistan'a ilişkin gündemiyle birlikte değerlendirdik. El Kaide saldırısı denilerek üstünün örtüldüğünü, aslında ABD'nin yeni küresel savaş stratejisi kapsamında işlenen bir suikast olduğunu söyledik. O günlerde kimse saldırının bu boyutunu düşünecek durumda değildi. Israr ettik, ardından yeni suikastlerin geleceğini söyledik ve dehşet verici saldırılar yaşandı.
Aynı ısrarı bugün de sürdürüyoruz. Saldırı, el Kaide üzerinden yapılsa bile, saldırının failleri, küresel terörle mücadele yürüten merkez güçlerdi. Çünkü, 11 Eylül'ün, Afganistan işgalinin, bugün Ortadoğu'da yaşananların, terörle mücadele palavrasının şifresi bu suikastte gizliydi.
Saldırı öncesi neler olmuştu, hatırlayalım: Şah Mesud, Afganistan Devlet Başkanı Yardımcısı sıfatıyla AB tarafından Strasbourg'a davet edildi. Dönemin Fransa Dışişleri Bakanı Hubert Vedrine, Fransa Meclis Başkanı Raymond Forni ve Senato Başkanı Christian Poncelet ve Avrupa Parlamentosu Başkanı Nicole Fontaine gibi çok önemli isimlerle görüştü. Taliban'ın devrilmesi için Avrupa'dan destek istedi. AB'den siyasi destek alan, ekonomik ve askeri destek sözü alan Mesud'a Rusya da askeri yardım yapmaya başladı.
Taliban'ı devirmek için Yeni Delhi'de bir toplantı bile yapıldı. Rusya, İran ve Avrupa gezisinden yeni dönen Mesud 9 Eylül 2001'de öldürüldü. Hem de geziden döner dönmez. İlginç değil mi? Avrupa'daki pazarlıklar, Avrupa Parlamentosu'nda konuşmalar, destek sözleri, ardından suikast, iki gün sonra 11 Eylül saldırıları ve devamında Afganistan'ın işgali...
Belçika'dan 2 Arap gazeteci, Tacikistan içlerindeki Hoca Bahuiddin'deki merkezde Mesud'la görüşmek üzere izin aldı. 5 gün bekletildikten sonra, 9 Eylül'de görüştürüldüler. Görüşme odasında kameraman hazırlık yaparken, teçhizat arasına gizlenmiş güçlü bir bomba infilak etti. Sonradan bu kişilerden birinin eşi vasıtasıyla olay öğrenildi. Bomba olduğunu saldırıyı yapanlar da bilmiyordu!
Kuzey İttifakı ve Batı basınına göre Pakistan istihbaratının (ISI) bu suikastle bağlantısı vardı. Aynı tarihte ISI'nin başındaki kişi Washington'daydı. Bush yönetiminin önde gelen isimleriyle görüşmeler yapıyordu: Colin Powell, Richard Armitage, CIA Baskanı George Tenet ve Senato yetkilileriyle...
Masud öldürülmeseydi ABD Afganistan'ı bu kadar rahat işgal edip Hamit Karzai gibi bir kuklayı iktidara taşıyamayacaktı. Çünkü Mesud ABD ve İngiltere ile değil Avrupa ve Rusya ile iş tutuyordu. Yıllardır Mesud'u zayıflatıp Taliban'ı güçlendirmeye çalışan ABD, bu suikastle amacına erişti. Ve bugünkü Afganistan'ı dizayn etti. Suikastten hemen sonra ABD'nin Afganistan işgali başladı. Mesud suikasti ile Lübnan eski Başbakanı Refik Hariri suikasti sonuçları itibariyle ne kadar de benzeşiyor.
Rabbani'ye yönelik suikastle, Mesud'a yönelik suikast hemen hemen aynı. Biri El kaide tarafından diğeri Taliban tarafından üslenildi. Görünüşte anlaşılabilir gerekçeler. Kuzey İttifakı, işgal sırasında ABD ile tam bir işbirliğine girdi. Mesud olsaydı böyle bir işbirliği yaşanmayacaktı. O savaşta Taliban saflarında binlerce insan hayatını kaybetti. Toplu katliamlar yapıldı, toplu mezarlar açıldı. "Taliban intikamı" suikasti açıklayıcı gibi görünebilir. Ama inanın, Büyük Ortadoğu Suikastleri'ne yeni bir halka eklendi. Irak'ta olduğu gibi, Lübnan'da olduğu gibi, Benazir Butto'nun öldürüldüğü gibi belki de Muhsin Yazıcıoğlu'nun helikopter kazasıyla ilgili şüpheler gibi.
Bir koalisyon, bu coğrafyada gölge gibi gezip sistematik bir şekilde suikastler işliyor, saldırılar düzenliyor, örtülü operasyonlar gerçekleştiriyor. Süreç devam ediyor yani... Bakalım Zincire nerede yeni halkalar eklenecek...