Zarifiler, Bizans hayaliyle kendilerini heder etmişlerdir âdeta... Son Zarifi, olimpiyatlar için 1896’da Yunanistan’a gittiğinde, yere kapanıp toprağı öpemediğine bin defa hayıflanır. Babasına yazdığı mektupta, bunu dile getirir. Babası ise, 10 yaşında Mora’ya gitmiştir ve toprağı öpmüştür. (Yazmıştım.) Oğluna: “Niye öpmedin? Utanılacak bir şey yok”  demiştir.

Zarifiler, Yunanca öğrenilmesi için okullar yaptırmışlardır. Bir  “Yunan milleti”  varsa, bunda Zarifilerin de payı olduğunu söylemek gerekir. Türkiye’de Türkçe bilmeyen Rumlar, dede Zarifi’nin en büyük gailesi idi. Meselâ Bursa’da iki okul yaptırmış, tek şartı ise Rumca öğretilmesi olmuştur. Sonra bunun semeresini görmüştür. Yine Filibe’de Rumca öğretecek öğretmen yetiştirilmesi için okul kurdurmuş ve arazi vakfetmiştir.

 
***
 
Şimdi Yunanistan iflas bayrağını çekti. Maddî çöküntüde. Meğer 1893’te de iflas etmiş.
Türkiye’de,  “Türk”e düşman Türk’ü, “aydın ihaneti”ni ve bu  “ihanetçi aydınlar”ı besleyen zenginleri gördükçe, insanın Zarifilere hayran kalmaması mümkün değildir.

İstanbul’da yaşayan Zarifiler, Yunanistan’ın iflâsıyla âdeta yıkılırlar:
“1893’ün Mayıs’ında, bahar günlerimizi güzel kokulu Pringipo’da [Büyükada] geçirirken, zavallı Rumların başına yeni kara bulutlar çöktü. Resmi Devlet’imiz iflas etti.

Bu insanların yüreğini kaplayan duyguları sadece, umutlarını  ve  kurtuluşlarını Bağımsız Krallık’a bağlayan Anadolu’da yaşamış Rum kolonileri anlayabilirler. Bütün bir yaşam boyunca, büyük zahmetlerle kazandıklarının ve tüm milli kurumlarımızın sermayelerinin bir anda yok olmasının verdiği üzüntü dışında, gurur ve cesaret kırıcı, utanç verici ve tehlikeli bir duyguydu bu. Mali iflasla birlikte inanç, cesaret, gurur; hepsi boşa gidiyordu.”
Rumlar, Anadolu’da kazanıp Yunanistan’a gönderiyorlar ve Yunanistan Krallığının büyümesi için varını yoğunu ortaya koyuyorlardı demek ki...

Bizim, İstiklâl Savaşımızda Yunan işgal güçlerini Anadolu’dan çıkarmamızı  “Küçük Asya Felâketi”  diye anmalarının altında yatan hissi Zarifi, yukarıda, hüzünlü anlatışıyla ortaya koyuyor.

Bu arada, Zarifilerin bankasının Yunanistan’a yüklü miktarda kredi açtığını tekrarlayalım.

 
***
 
II. Abdülhamid zamanında Ermenilerle yaşanan problemler fazla işlenmemiştir. Yeni yeni kıyısından ucundan meseleye giriliyor.
Türk düşmanları, 1915’e odaklanmış hâldeler: Büyük felâket getiren tehciri halletsinler, sonra Abdülhamid devrine da sarkacaklar.
Abdülhamid’e Türk düşmanlarının ve Türk düşmanlarına kanan Türklerin niye  “Kızıl Sultan” dendiği aklınıza geliyor mu?

Tarihin hesabı görülmez; ancak muhasebesi yapılır. Tarihin muhasebesini yapmaz, ders çıkarmaz, hesap sormaya kalkarsan, haslet sahibi, izan sahibi, sağduyu sahibi  “İnsaf be adam!”  diyen Türkleri karşında bulursun.

Kinle, gayzla, akıl almaz düşmanlıkla üzerimize geliyorlar. “Kin”  malzemesi olsun diye değil; tarihin muhasebesini yapmanız için, Zarifi’nin  “Ermeni Katliamı”  başlığıyla verdiği, İstanbul’da 1896’daki olayları aktaracağım.


(YeniÇağ gazetesinden alınmıştır)