Mart ve Nisan ayları yaklaştıkça Ankara\'da bir kaygı kendini hissettirmeye başlıyor.

Kış aylarında hareket alanı kısıtlanan örgütün baharla birlikte eylemlere başlamasından endişe duyuluyor.

Güvenlik boyutunda polis ve Jandarma özel harekata keşif ve gözetleme uçakları alınması, uzun menzilli karadan karaya ya da havadan karaya güdümlü füzeler gibi.

Ama bir de Kandil\'in dağıtılması, dağdakilerin indirilmesi, örgüt liderlerinin üçüncü ülkelere gönderilmesi gibi ayaklar üstüne oturan \"sivil çözüm\" sürecinin de yeniden devreye girmesi için bir çaba var.

Burada akla hemen \"Oslo süreci\"nin geleceğinden eminim. O sürecin aktörleri MİT, PKK ve üçüncü ülke olarak Norveç\'ti.

YENİ SÜRECİN AKTÖRLERİ KİM OLACAK?

Yeni sürecin aktörü kim olacak? Aktör ya da aktörler demek mi daha doğru olacak orasını bilemiyorum.

Çünkü siyasi irade henüz bu konuda kararını vermiş, neyin, ne zaman, kimle ve nereye kadar müzakere edileceği konusunda bir çerçeve çizmiş değil. Hakeza süreci eskiden olduğu gibi MİT mi yoksa Kamu Güvenliği Müsteşarlığı mı yürütecek o da belli değil. Böyle bir sürece girilecek mi o da kesinleşmiş değil ama Başbakan\'ın son grup konuşmasında, \"siyasetle müzakere, terörle mücadele edileceği\" açıklaması da gösteriyor ki, böyle bir irade varlığını koruyor.

Başbakan Erdoğan\'ın geçirdiği 2 ameliyat bu konuda karar alma sürecini de etkilemiş gözüküyor.

Eğer böyle bir süreç başlarsa, geçmiş deneyimlerin büyük katkısı olacağı kesin. Taraflar artık birbirini daha iyi tanıyor.

Burada bir noktayı belirtmeden geçemeyeceğim. Polis ve Jandarma Özel Harekat timlerinin ortak operasyonları ve MİT\'in nokta istihbaratları sonucunda alınan başarılı sonuçlar masaya oturulurken rollerin değiştiğini gösteriyor. Artık psikolojik ve alan hakimiyetinin devletin elinde olduğu bir dönemdeyiz. İkinci nokta; Kürt sorununun çözümünün diyalog ve müzakereden geçtiğini savunanlar da artık, \"Operasyonlar dursun, biz görüşmeler yoluyla sonuç alalım\" demiyorlar.

PKK\'nın Silvan ve Çukurcu saldırıları bu tezin varlığını ortadan kaldırdı.

YENİ TREND

Yeni trend; PKK-KCK operasyonları devam ederken, diğer yandan da görüşmeler başlayabilir.

İsrail\'in arka kapı diplomasisini yürüttüğü bir merkez olarak biliniyor Norveç. Bu kez üçüncü ülke konusunda Norveç üzerinde tereddütler var.

Bir tereddüt noktası da Öcalan\'la görüşme konusu. Kürt halkındaki karşılığı ve örgütün yaşayan lideri olması Öcalan\'ın rolünü önemli kılıyor. Öcalan\'sız bir çözümün zorluğu biliniyor. Ama bu kez, Öcalan biraz kenarda tutulacak gibi gözüküyor. Ya da ileri aşamalarda sürece eklenebilir.

Ama bir eğilim, müzakere sürecini Barzani\'yi sürece dahil ederek yürütme yönünde.

PKK kurulduğu günden, 2005 yılına kadar geçen 25 yıllık süreç içinde Bekaa vadisinden Şam\'a, Kandil\'den İmralı\'ya uzanan zaman diliminde bir şekilde Öcalan\'la bir şekilde temas vardı. Hele yakalandıktan sonra sivillere tamamen kapalı, askerin kontrolünde bir 6 yıl geçirildi. Bu sürede PKK işi tamamen askerin kontrolünde oldu. O istediği kadar görüştü, sivillere de bilgi verme gereği duymadı.

Ta ki Başbakan Erdoğan soruna el atana dek.

Açılım sürecinde yaşananları çok iyi biliyoruz. Bu işin ne denli zor olduğunu hepimiz görmüş olduk. Çözümü sabote etmek isteyenlerle, açılımı yönetenlerin eksikleri çözüm sürecine çok büyük zarar verdi. Habur\'da olduğu gibi.

O nedenle, bu işte doğru bir \"yol haritası\", operasyonel yönü güçlü ve güven telkin eden aktörlerin varlığı önemli.

YOL HARİTASI

Yeni sürecin yol haritası adına yapılan zihin egzersizinden bir bölümü aktarmak istiyorum. Ama bu, hükümetin yeni yol haritası gibi anlaşılmamalı. Görüşlerden birisi demek daha doğru olur.

1-Kandil, Kuzey Irak topraklarında olması başta olmak üzere yeni süreçte Barzani\'nin hem bölgesel hem de Kürt halkı üzerindeki etkisinden yararlanılmalı. Neçirvan ve Mesrur Barzani ile Kerim Sincari önemli aktörler olarak değerlendirilmeli.

BDP ile görüşmelerinde silahlı çözümün çare olmadığını, siyaset yoluyla Kürt sorunun çözümü konusunda çalışma yapılmasını öneren Mesud Barzani\'nin, \"Saddam Hüseyin, Türkiye\'nin Kürtlere verdiği hakları ve sağladığı imkanları sağlasa biz kendisine karşı savaşmazdık. Ben dağlara çıkmam Bağdat\'a gider, siyaset yapardım\" dediği belirtiliyor.

2-Barzani böyle bir süreçte rol üstlenebilmek için Başbakan Erdoğan\'ın güvencesini önemsiyor. Zaten Erdoğan\'ın Kuzey Irak\'ı ziyareti bu açıdan çok başarılı geçmişti. Burada bir sorun yok. Ancak Barzani, asker tarafından da kabul edilmek istiyor. \"Türkiye\'ye gelince Genelkurmay Başkanı kabul etsin, bir kahvesini içeyim\" diyor. Bunu önemli bir güvence olarak görüyor.

3- Türkiye\'nin, \"Avrupa Konseyi Yerel Yönetimler Özerklik Şartı\"nda koyduğu şerhi kaldırması.

Burada PKK\'nın silahlı gücünün yerel yönetimlerin güvenlik kuvvetleri olacağı gibi bir şey anlaşılmasın. Devlet içinde ikinci silahlı güce izin verilir mi? Bu tartışılamaz bulunuyor.

Güvenlik, vergi, yargı gibi hususların dışında yerel yönetimlere kısmı özerklik sağlayan imkanların verilmesi.

4-Ana dilde eğitim.

Ama burada Kürtçenin resmi dil olması gibi bir şey düşünülmüyor. Anadilde eğitimin tüm etnik kökenliler için seçmeli ders olması.

5-Af.

Topluma Kazandırma Yasası\'nı ne kadar esnetirseniz esnetin beklenen amaca ulaşılamıyor. Dağdakilerin indirilmesinden daha önemli bir nokta var. 330 örgüt liderinin Türkiye\'ye getirilmesi, topluma kazandırılması ya da bir kısmının üçüncü bir ülkeye gönderilmesi konusu.

Bunlar tartışılacak. Başka görüşler de eklenip bir \"yol haritası\" oluşturulacak. Bir de bu yol haritasının, \"psikolojik zeminini\" sağlamlaştırmak için, özgüveni artıracak, örgütün psikolojisini bozacak bir şok yaşatılacak.

(Yeni Şafak)