Türkiye 18 Mart 1989 yerel seçimlerine gidiyordu.
Demirel miting meydanlarında elini sallıyor, 'Koskotas dosyalarının hesabını soracağız' diye yeri göğü inletiyordu. Erdal İnönü seçim kampanyasını Ankara'nın Yenimahalle İlçesi'nde başlatmıştı.
Eline süpürgeyi alıp, yolsuzlukları süpürmüştü Erdal İnönü.
ANAP'ın da büyük hataları oldu.
Başta Semra Özal olmak üzere ailesi Özal'a büyük zarar verdi.
Seçimlere bu şartlarda gidildi.
ANAP, yüzde 32'den yüzde 21.75'e düştü. Özal siyasi hayatının en büyük darbesini yedi.
89 yerel seçimleri Türkiye açısından bir kırılma noktası oldu.
Özal, kolu kanadı kırılmış bir vaziyette kendini Çankaya Köşkü'ne attı. Bırakın kendisinden sonraki Türkiye'yi dizayn etmeyi, kendi partisine bile sahip çıkamadı.
Değişimci Özal'ın partisinin başına statükocu Mesut Yılmaz geldi.
1991 seçimlerinden sonra ise Türkiye'nin direksiyonuna, Demirel-İnönü koalisyonu geçti.
Tam bir kırılma yaşandı. Türkiye, 90'lı yıllara dümen kırdı.
Türkiye faili meçhul cehennemine döndü.
Askeri vesayet hükümetler kurdurup, Başbakanlar tayin eden seviyeye ulaştı.
Yolsuzlukları kullanarak Özal'ı yıkanlar, yolsuzlukların kurumsallaştığı bir Türkiye inşa etti.
Yılmaz Erdoğan'ın, 'Organize İşler' filminde olduğu gibi.
Filmde, mahallenin ünlü alkoliği iki şişe içki içtikten sonra sızıyordu.
Onu tabutun içine koyup, mahallede gezdiren çete, üzülen, ağlayan ya da acıyan insanların şaşkınlığından yararlanıp, ceplerindeki cüzdanları aşırıyorlardı.
Bir süre sonra alkolün tesiri geçip, alkolik şahıs ayılıp tabuttan çıkınca, millet önce bir şaşkınlık yaşıyor, ardından cüzdanlarının yerinde olmadığını görerek şok.
Organize işlerdi bunlar.
28 Şubat sürecinde olduğu gibi.
90'lı yıllarda girdiğimiz tünelden 28 Şubat'ta çıktık.
Meclis Darbeleri Araştırma Komisyonu'nun tespitlerine göre, Türkiye'ye maliyeti 381milyar dolar oldu
Yolsuzlukları kullanarak bir devri kapatıp, yeni bir devir açanlar 2001'de bize tarihimizin en ağır ekonomik krizini yaşattı.
Bir gecede 200 milyar dolarlık GSMH'mızın dörtte biri gitti.
Yolsuzlukları süpürmek için gelenler yolsuzluğun kitabını yazdı.
Koskotas dosyaları açanlar kendileri Koskotas'lık hale geldi.
Olan Türkiye'ye oldu.
Biz başımızı kaldırdığımızda Doğu Bloku parçalanmış ve Batı dünyası orayı dizayn etmişti.
Aynı oyun bir kez daha oynanıyor.
Eğer bu kez de başarılı olurlar, Türkiye, 90'lı yıllara benzer bir tünele sokulursa, başımızı kaldırdığımızda bir de bakacağız ki, bölgemiz yeniden dizayn edilmiş.
10 yıllık başarı hikâyelerimizin yerini ise acıların alacağından şüphem yoktur.
Değişen tek şey, o gün Özal'ı tasfiye edip, askeri vesayet sistemini tahkim edenlerin yerini bu kez cemaat vesayetinin alacak olması.
Türkiye hızla bir hesaplaşmaya doğru sürükleniyor.
17 Aralık'tan bu yana Türkiye, 28 Şubat benzeri, günlere yayılmış bir darbe girişimi ile karşı karşıya.
Üç bakanın çocuğunun gözaltına alındığı ilk dalga 17 Aralık tarihinde gelmişti.
Başbakan'ın oğlu Bilal Erdoğan'ı gözaltına alma girişimi ise 25 Aralık tarihinde geldi.
Ankara'da kabine değişikliği yaşanırken, İstanbul'da yargı-polis cuntası eliyle doğrudan Başbakan'a karşı bir darbe girişimi içindeydi.
Dün 2013 yılının son MGK'sı vardı.
Kritik MGK toplantısı devam ederken, İstanbul'daki yerel mahkeme ile HSYK'nın organize bir çalışmasına tanıklık ettik.
Önce İstanbul'daki savcı açıklama yaptı.
'Bu zorlu süreçte, en başta meslek büyüklerimiz olmak üzere bütün hukuk camiasından yargı bağımsızlığına sahip çıkmalarını bekliyorum' dedi.
Savcı Muammer Akkaş pası attı bir gün önceden açıklamasını hazırlayan HSYK voleyi çaktı.
Dün Türkiye'de bir yargı kalkışması yaşandı
Eğer HSYK sivil hükümete muhtıra verecekse biz 12 Eylül referandumuna niye gittik?
Bu HSYK'nın Ali Suat Ertosun'un HSYK'sından ne farkı var?
Hedef ne?
Tek hedef var. O da Recep Tayyip Erdoğan...
Başbakan'a ulaşmak için savcılar tarafından suç ihdas ediliyor
Bilal Erdoğan'a yakalama kararı çıkarırken, aynı zamanda Başbakan Erdoğan hakkında fezleke hazırlıyorlar.
'Başbakan'ın eline kelepçe vurmadan bize rahat yok' diyorlar.
Çünkü ihaleyi büyük yerden almışlar.
17 Aralık darbe girişimi başlamadan kısa bir süre önce Birleşik Arap Emirlikleri Dışişleri Bakanı Abdullah bin Zeyid, dar kapsamlı bir toplantıda, 'Bizim bütün çabamız Türkiye'yi Mısır'a çevirmek' diyerek operasyonun ipuçlarını verdi.
Mısır darbesinin bir Suudi Arabistan-Birleşik Arap Emirlikleri ortak operasyonu olduğu unutulmamalı.
Daha doğrusu ABD'nin verdiği Mısır ihalesi.