Salı günü Fransız Anayasa Konseyi, Ermeni soykırım iddialarının inkarının cezalandırılmasına ilişkin yasayla ilgili kararını açıklayacak.

Paris ve İstanbul’da konuştuğum herkes, hatta açıklama yapan Ermeniler bile yasanın iptal edilmesi beklentisinde.

Bir kişi dışında.

Yasanın kabul edileceğini, çünkü Fransızların bu “işi” fazla uzatmak istemediklerini söyleyen kişi Fransa’yı benden iyi tanıdığı için bu sözlerini buraya alıntılıyorum.

Ama yine de benim kanım yüzde 99.99 iptal olacağı yönünde. Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy boş durmuyor, yasanın iptal edilmemesi için var gücüyle çalışıyor.

Ermeni lobisinden de gelen mesajlara bakılırsa, yasa iptal edilirse büyük protestolar düzenlenecek.

Bir nevi tehdit gibi gelen bu açıklamaları ve bu yasayla ilgili değerlendirmelerini TBMM Başkanı Cemil Çiçek’e sordum. “Fransızlar şirretlik ya da ifade özgürlüğü arasında bir tercih yapacak” yanıtını verdi. Haftaya Salı gününden itibaren dikkatler yeniden Paris’e dönecek, şimdiden söyleyeyim.

İkinci Sarkozy dönemine doğru mu?

Öte yandan, geçtiğimiz haftaya damgasını vuran bir başka önemli gelişme Fransız aşırı sağının başkan adayı Marine Le Pen’in seçim yarışı dışında bırakılma riskiyle karşı karşıya kalmasıydı. Adaylık başvuruları 16 Mart’ta sona erecek ama şimdiden belli gibi, Le Pen’in işi zor.

Bu durumda Sarkozy, sadece UMP değil, sağın da adayı haline gelecek ikinci turda. Oy oranı yüzde 20’lere yaklaşan bir aşırı sağ seçmeni, oyunu kesinlikle Sosyalist adaya vermeyecek. Sarkozy de bu oylar için elinden geleni ardına koymuyor. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin birinci turunda ipi önde göğüslese bile, ikinci tur için şansı yükseliyor Sarkozy’nin. Maalesef, şu anki göstergeler böyle... Fransa ve Avrupa’da yükselen yabancı ve İslam düşmanlığı rüzgarını da arkasına alarak.

Ortak dili Yunanca olan KPK

Afif Demirkıran eş başkanlığında İstanbul’da düzenlenen Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu toplantısını izledim iki gün boyunca.

Özetle  Avrupalı ve Türk parlamenterlerden oluşan ve Türkiye-AB gündemini tartışan zemin olarak tanımlayabiliriz KPK’yı. Defalarca Brüksel ve Strasburg’da izlediğim bu toplantıların “68”sini İstanbul’da izlemek Türkiye-AB ilişkilerindeki cılızlığı bir kez daha görmek anlamında önemliydi. 68 rakamını tırnak içine aldım, zira AB Bakanı Egemen Bağış, toplantının birinci gününde davetlilere verdiği akşam yemeğinde 68 rakamının altını çizdi. Artık sıkmaya başlamış olan bir AB süreci. Ne vize konusunda adım atılıyor, ne de 2013 yılından önce bir tek somut gelişme emaresi gözleniyor AB sürecine ilişkin. KPK’ya gelince. Bir Türk diplomatının yorumunu alıntılıyorum sadece. “Bolca Yunanca ve Rumca konuşulan bir toplantıydı.” AB tarafından Türkiye ile işbirliği yapmak isteyenler değil, derdi olanlar gelmişti sanki. Afif Demirkıran’ın bütün heyecanına karşın ciddi bir “sağırlar diyalogu” da dikkat çekti.  Fransa seçimleri ve Kıbrıs Rum Yönetiminin AB dönem başkanlığı bir geçsin...

“2012 bir bitsin,” demeli belki de...

(STAR)