BEN yeni Türkiye için konulan hedefleri ve o Türkiye'nin ilkelerini benimsemiş bir insanım. Bu yüzden şu anda yaşamakta olduğumuz değişimi büyük bir heyecanla ve eleştirel bir coşkuyla izliyorum.
Birkaç gün önce yazdığım bir yazıda, toplumlarda eski elitlerin sahneden çekilmelerinin, yerlerine yeni düzenin elitlerinin gelmesinin daima sancılı olduğunu, Türkiye'de de bunun sancılarının çekilmekte olduğunu söylemiştim.
Yeni elit oluşumu sadece ekonomik ve politik güçle alakalı değil; bu unsurlar belirleyici olsalardı yeni elitlerin ortaya çıkması hayli kolay olacaktı. Ancak yeni elitin ortaya çıkması, aynı zamanda kültürel bir süreç. Politik ve ekonomik güç, elite özgü olması gereken kültürü bu yüzden insana veremiyor.
Onun olabilmesi için başka türlü dönüşümler gerekiyor. Ben bu köşede arada bir ülkeye vasatın hâkim olmaya başladığını söylerken işte bu elite özgü kültürün yokluğunda ortaya çıkan davranış ve düşünüş biçimini uygulamaya çalışıyorum.
O MUHTEŞEM FOTOĞRAF:
Yeni yükselen toplumsal kesimlerin kendi estetik anlayışlarının da zamanla oluşacağını söylerken aklıma geçmişte yaşadığım ve bu konuyla direkt bağlantılı olan bir konu geldi. Ben Akşam Gazetesi'nin yayın yönetmeniyken şimdi Habertürk'ün Ankara Bürosu'nda çalışan usta fotoğraf muhabiri Ümit Turpçu'dan muhteşem bir fotoğraf geldi.
DURMUŞ YILMAZ:
Daha sonra hak ettiği biçimde meşhur olan o fotoğrafta Merkez Bankası Başkanı'nın eşi, evinin kapısının önünde muhabir arkadaşlarımıza bakarak duruyordu. Kapının eşiğinde onlarca bakımsız ayakkabı dağınık biçimde görülüyordu.
Yeni elitlerin yeni estetik arayışı meselesini çarpıcı biçimde vurgulayan bir görüntüydü bu. Ben abartma olmasın diye fotoğrafın hiçbir yönünü büyütmeden, aynen ne geldiyse onu birinci sayfanın göbeğinden "Merkez'in First Lady'si" başlığıyla vermiştim.
NAGEHAN ALÇI:
Daha sonra fotoğrafla ilgili hayli tartışma çıktı, tepki de geldi. Bir süre önce Nagehan Alçı neredeyse bütün tepkileri özetleyen ve bunları daha da güçlü vurgulayan bir yazı da yazdı. Ben de ona önem verdiğimden, hemen yayınladığım cevabımda o fotoğrafın hiç kimseyi birey olarak eleştirmek için basılmadığını, kendim dindar olmasam da dindarların estetiğe özel önem vermeleri gerektiğine inandığımı söyledim.
O fotoğrafın toplumda oluşan bir yetersizliğine işaret ettiğini, bunun sadece oradaki sorun olmadığını ve topluma da hâkim olmaya başlayan bir dikkatsizliğe ve vurdumduymazlığa işaret ettiğini düşündüğümden fotoğrafı o şekilde bastığımı anlattım.
Bir Anadolu kadınında olduğuna inandığım estetik anlayışının o fotoğraftaki kadında da olduğuna inanıyorum, sadece belki bir anlık dikkatsizlikten belki de toplumda hâkimleşmeye başlayan vasatlaşmadan etkilenmişti o fotoğraftaki durum.
Eğer biz ortak diyalogla bu toplumun yeni elitine yakışan estetiği, kültürü oluşturacaksak, hata ve bilinçsiz davranış gördüğümüzde eleştiriyi yapacağız ki vasatlıktan çıkma ve estetiği oluşturma sürecinde hızlı adım atabilelim. (Geçenlerde Emine Erdoğan'ın bu yeni estetiği oluşturmadaki önemine işaret ederken de eleştirinin önemini vurgulamıştım.)
Kaliteli insanlar eleştiriye kızacak yerde eleştirinin kendilerini büyütmesine vesile görürler. Nitekim o fotoğraftaki kadının eşi Durmuş Yılmaz daha sonra gazetemizi ziyaret ettiğinde bize o yayınımız için kızgın olmadığını ifade etti de benim içim daha da rahatladı.
Kaplan Anne'den şok açıklama
ÇİN annelerinin çocuk yetiştirme yöntemlerinin üstünlüğünü anlattığı "Kaplan Anne'nin Zafer Marşı" adlı kitabıyla tüm dünyada büyük tartışmalar çıkaran Amy Chua, yaptığı yeni açıklamalarla herkesi şoka uğrattı.
Çinli annelerin çocuklarını yoğun baskı altında tutan zorlayıcı ve başarıyı talep eden yetiştirme yöntemlerini anlattığı kitabındaki uçtaki lafların bir şaka olarak ortaya atıldığını söyleyen Chua, kimsenin kitaptaki laflarının altındaki mizahı anlayamadığını, her uç lafı ciddi sandığını söylemesi bu kitabı uzun süredir ciddi biçimde tartışan çevrelerde hayal kırıklığı yarattı.
Amy Chua'nın bu açıklamaları 20-26 Nisan tarihli China Daily haftalık gazetesinde yer aldı. Gazete açıklamayı birinci sayfadan sürmanşetten anonslayıp tüm arka sayfasını da buna ayırdı.
THY'nin Çin uçuşları
TÜRK Hava Yolları'nın Çin'de üç noktaya yaptığı uçuşlar her gün tıklım tıklım doluyormuş. Yolcuların çoğunluğu da o ülkeye yeni iş bağlantısı kurmak için giden işadamlarından oluşuyormuş.
Türk işadamının böyle global dinamiklere uygun davranması ve bilinçli olması beni çok mutlu ediyor ve Türkiye'nin yeni global düzendeki yerinin çok da iyi olacağı umudumu artırıyor. (Yazılarımda işadamlarına global düzen hakkında elimden geldiğince ilave bilgi vermek için çalışmayı sürdüreceğim.)
Binali Yıldırım, İzmir'e hazır
ULAŞTIRMA Bakanlığı'nın işleyişini iyi bilen bazı insanlar, Bakan Binali Yıldırım'ın AKP tüzüğü gereği tekrar milletvekili adayı olmazsa İzmir'in belediye başkanı olma fikrine çok sıcak baktığını söylüyorlar.
Ulaştırma Bakanlığı'nın İzmir için vaat ettiği projelerin büyük çoğunluğuna başlandığına dikkat çekenler, bu projelerin de önemli bölümünün bu yüzden hızla tamamlandığını söylüyorlar.
EGE'DE TARİHİ DÖNÜŞÜM:
Sadece İzmir'in değil Ege'nin geri kalan bölgelerinin de belediyelerden hizmet almaya susamış insanlarla dolu olduğunu, bu yüzden Ege'de CHP'den AKP'ye büyük ve tarihsel bir yönelişin başladığını, hatta bu dönüşümün startının Bodrum'da verildiğini bundan kısa süre önce bu köşede anlatmıştım.
İnsanlar bu sürece dikkat çekmemden dersler çıkaracakken, "Sen AKP'li oldun diye böyle yazıyorsun, arzularını gerçekmiş gibi gösteriyorsun" diye anlamsız mektuplar gönderdiler, orada burada konuştular. Bir defa ben AKP'li değilim, sadece AKP'nin icraatını genelde çok beğenen ve yeri geldiğinde yapıcı eleştirisini de getiren bir yazarım.
Dahası, eğer ben bir gelişme görüyorsam, üstelik bu gelişme Ege gibi bölgenin AKP'ye kayması gibi büyük ve tarihi bir gelişmeyse kimse kusura bakmasın CHP'liler buna kızıp üzülecek diye gerçeği onlardan saklayamam. Onlara tavsiyem, tehlike belirince devekuşu gibi kafalarını kuma sokup tehlikenin uzaklaşması için beklemek yerine gerçekçi olup mücadelelerini yapmaları.
Bodrum'da da, İzmir'de de gerçek şu: Oradaki insanların bilinçlerinde, kültürlerinde bir değişim olmadı; Bodrumlu hâlâ eski Bodrumlu ama halk belediyelerden anlamlı hizmet, dönüştürücü çalışma alamadığı için CHP'den bıkmış durumda ve belki de yüreği kan ağlayarak AKP'ye yönelmeye başladı. Eğer İzmir'de Binali Yıldırım beklendiği gibi AKP'den başkan adayı olursa, asıl Türk siyasetinde büyük deprem işte o gün yaşanacak.
Ulusal siyasetin büyük sorunlarıyla uğraşanlar ve durmadan o büyük kavgaların içinde olanlar Ege'de başlayan değişimin bu ülkenin kültürü için ne demek olduğunu bir anlasalar ve ülkenin yeni elitinin asıl Ege'deki o değişimden sonra oluşmaya başlayacağını bir görseler, belki o zaman anlamlı politika yapmaya başlarlardı.
(HaberTürk gazetesinden alınmıştır)