ALMANYA’dan bir dostum geldi.   Yunanistan’ın durumu için Almanya aforizmaları anlattı.
“Vah Yunanistan vah” diye düşündüm.
Neden mi?
İşte anlattıklarından birkaçı:
Koşmayan futbolcuya hocası “Yunanistan mısın sen? Koşmadan para kazanmak istiyorsun” diyormuş.
Ayak sürüyen işçiye de ustabaşı “burası Yunanistan değil, çalışmayana para yok” diye çıkışıyormuş.
Dahası da var.
Sokakta dilenciyle “bütün parayı Yunanistan’a verdik, sana kalmadı” söylemiyle dalga geçiyorlarmış.
Ve barlarda çalışmakta nazlanan konsomatris kadınlara patron “nesin sen Yunanlı mısın” diye fırça çekiyormuş.
İşte bu nedenle “vah Yunanistan vah” diye yazdım.
Arkadaşım noktayı şöyle koydu:
“Avrupalının eski Grek uygarlığı nedeniyle Yunanistan’a beslediği sempati bitti.
Kimse Yunanlıyı kurtarmak için vergi vermek istemiyor.
Yunanistan’a ek yadım paketleri açılması artık hayal...”
........................
Gerçekten Avrupa’da iktidarlar da kendilerine oy verenlere hesap vermek zorunda.
Yunanistan’ın işi zor.
 

ŞEVVAL’DEN ORHAN’A “PRİZMA”...
BİR dış gezi nedeniyle “Pazar Kahvesi”ni bugün içeceğiz.
Şevval Sam ve Orhan Pamuk da bizimle.
Şevval bakın “Orhan Pamuk’u nasıl tanımlıyor?”
Şevval, Orhan Pamuk’un “MASUMİYET MÜZESİ” kitabını okuduktan sonra arka kapağına şu notu almış:
“Gerçek sanatçı, gün ışığına prizma tutan kişi gibi...”
Şevval, “Normalde bakıyorsunuz beyaz... Prizma tuttuğunuzda renklere, tonlara ayrılıyor. Gündelik hayatta beyaz ışıkta görmediğimiz birçok rengi analiz edip kitaba geçirmeniz okuyucuya büyük keyif veriyor” diye ekliyor.
Orhan Pamuk “kelimelerle resim yapan” yazar.
Zaten 23 yaşına kadar hedefi ressam olmakmış.
İlginç bir Dostoyevski ve Tolstoy tahlili var Pamuk’un...
Dostoyevski okumak milat gibidir.
Müthiş bir dönüm noktasıdır.
Ama...
Dostoyevski kelimelerle resim çizmez.
Tolstoy’u okumak da müthiş bir kazanımdır.
Ancak...
Tolstoy yazdıkları ile tablolar sunar.
Kelimelerle resim çizer.
Ben Tolstoy tarzına   daha yakınım.

ÇALMA DEĞİL ALMA
ÇUKURCUMA’daki “MASUMİYET MÜZESİ”nde sergilenen binlerce objeyi Orhan Pamuk 1990’lı yıllardan bu yana toplamış.
Burada da objelerle hayattan resimler çizilmekte.
İçinde kalmış bir ressam var ya!
Bunu şöyle açıklıyor:
‘Müze benim için bir fikri resimle ifade etme, içimde kalmış ölü ressamı ortaya çıkarma ve eşyalarla düşünceleri birleştirmek, resimle kelimeleri ilişkilendirme için bahaneydi.
Orhan Pamuk’un hatıralarından oluşan İstanbul romanı “ressam olmayacağım, yazar olacağım” diye biter.’
Ve...
Resimden filme geçiş...
Pamuk, ““ben kelimelerle resim yaparım. Okur da o resimlerle kafasında film çeker. Romancılık da okurun kendi hayal gücüne dayanan bu metni yazmaktır” diyor.
Şevval Sam’a, Orhan Pamuk “romanımı çok iyi anlamışsın” diye bir yorum yapıyor.
Bunun sebebi şöyle:
MASUMİYET MÜZESİ’nde ya da romanda Kemal’in ya da Orhan’ın birer birer topladığı ve bir kısmı Füsun’un evinden çıkma objeler “çalma mı alma mı” konusu için ben hukuki durumun “çalma” olduğunu söylediğimde Şevval Sam “hayır almadır. Çünkü Kemal sevgilisi Füsun’a ait her şeyi kendisinden de bir parça olduğuna inanıyor. Kendisinin Füsun’la paylaştığı şeyleri alması çalma olamaz” diye bir bakış getiriyor.
Orhan Pamuk’un “işte budur” tavrı o nedenle.
Şevval Sam’ın entelektüel donanımına işaret edeyim.

ESKİ DOSTLAR
ŞEVVAL Sam her türde müzik yapıyor.
Karadeniz havaları, Pop müzik, Türk Sanat Müziği...
Önümüzdeki sonbahar da Tango albümü çıkacak.
Orhan Pamuk’un “MASUMİYET MÜZESİ” ile örtüşen dönem müziği tangolar.
Ancak...
Pamuk Türk Sanat Müziği de istiyor.
Örneğin...
“Eski Dostlar...”
Şevval’in sesinden “Eski Dostlar” daha da renkleniyor.
O da sesiyle resimler çizmekte.
Bizim gözlerimizde filmlere dönüşen resimler.
Şevval’den Hamiyet Yüceses’in “Bakmıyor Çeşm-i Siyah”ını dinlemiştim geçenlerde.
Büyülemişti...
Cihangir’de Demeti Meyhanesi’nde zaman zaman “oda konseri” gibi gecelerde söylüyor.
Keyfine doyum olmuyor.
Orhan Pamuk da rakıyı, mezeyi, deniz manzarasını, Türk Sanat Müziği eşliğinde sevenlerden.
Ve...
Demeti’nin müdavimi.
..........................
Not: Yazının başında da belirttiğim dış gezi nedeniyle, yıllık iznimin 3 günü daha makaslanıyor.
Çarşambaya kadar hoşça kalın.

(Milliyet)