“ORDUEvleri, Askeri Gazinolar ve Sosyal Tesisler Yönetmeliği” diye bir yönetmelik varmış.
Bu yönetmeliğe göre...
“Sakallı / Cüppeli / Sarıklı / Takkeli / Türbanlı” kişiler orduevine giremez imiş.
Çünkü bu kıyafetler “çağdaş olmayan kıyafetler” kapsamına giriyormuş. Ayrıca...
Günlük sakal tıraşı olmamış, ütüsüz ve kirli elbiselerle gelenler de orduevlerine zinhar giremezmiş. Ha bir de “yabancı uyruklu kişiler”. Onlar da orduevlerine adım atamazlarmış.
* * *
Neyse ki yönetmeliği hazırlayanlar, o kadar da “insafsız” değillermiş. İki istisna koymuşlar yönetmeliğe:
BİR: Yaşının ilerlemesi nedeniyle dini inançlarına uygun olarak sade bir şekilde sakal bırakmış kişiler...
İKİ: Yaşlı annelerden yüzü açık olacak şekilde eşarplı olanlar...
Bu ikisi, orduevlerine girebilirlermiş.
* * *
İki istisnaya bakınca ne görüyoruz? Şu anlayışı görüyoruz:
“Din yaşlılara özgüdür.”
Şu tabire bakın:
“Yaşının ilerlemesi nedeniyle dini inançlarına uygun olarak...”
Şu tabire de bakın:
“Yaşlı annelerden yüzü açık olacak şekilde eşarplı olanlar...”
Her iki tabirde de şu anlayışların izlerini bulmak mümkün:
BİR: İnsanoğlu ancak yaşlanınca kendisini ibadete vurabilir.
İKİ: Ancak yaşlı insanların inançları doğrultusunda yaşamalarına izin verilebilir.
ÜÇ: Yaşlı insanlar da sonsuz özgür değildir: Onlar da inançlarını yaşarken abartmamalıdır.
Neresinden baksanız “müdahaleci”, neresinden baksanız “mantıksız”, neresinden baksanız “mesnetsiz” yaklaşımlar.
* * *
“Eski düzen”, işte böyle bir düzendi. “Eski düzen”de inançları yaşamak, ancak yaşlı insanlar için hak olarak görülürdü.
“Yaşlı anneler” için geleneksel eşarbın serbest, “genç kadınlar” için türbanın yasak olmasının nedeni buydu.
“Yaşlı hacı amcalar” için “sade bir şekilde” sakal bırakmak serbest, “genç hacı abiler” için yasak...
AK Parti hareketini besleyen ve büyüten olgulardan biri de işte bu saçmalıklar oldu.
Biraz da bu tür saçmalıklar besleyip büyüttü AK Parti’yi...
* * *
İşte bakın:
Yönetmeliğin bu maddesi “pat” diye kaldırılıverdi.
Nasıl kalktı?
*Toplum bu konuda bir uzlaşmaya mı vardı? Hayır.
*O yönetmeliği yazanlar, yazdıklarının ne denli saçma olduğunu mu fark ettiler? Hayır.
*Bir özeleştiri süreci yaşandı ve “buna bir son verelim” mi dendi? Hayır.
Olup biten şudur:
Dünün güçlüleri, güçten takatten düştüler de onun için.
İşte bu nedenle...
Bu saçmalığın son bulmasına yeterince sevinemiyorum.
Yarın öbür gün, bugünküler gider, dünküler yeniden iktidara gelirse, aynı saçmalığın yeniden devreye sokulmayacağının hiçbir garantisi yok.
Hangi edebiyatçı neyin reklamında oynayabilir?
MADEM roman yazarı Elif Şafak bir bankanın kredi kartının reklamında rol almış, o halde soralım: Hangi edebiyatçımız, hangi reklama yakışırdı?
Ben bu soruya kendi adıma şu tür yanıtlar geliştirdim:
* * *
*TANPINAR: Bursa merkezli bir içme suyu firmasının tanıtım filminde...
*ECE AYHAN: Gazoz reklamında...
*CEMAL SÜREYA: Telefon şirketlerinden birinin “uzun konuş, rahat konuş, hatta sevgiline şiir oku” sloganlı reklamında...
*ATTİLA İLHAN: Otel reklamında...
*ORHAN PAMUK: Yeni üretilen, renkli ve janjanlı bir buzdolabı reklamında...
*NECİP FAZIL: Bir mobilya firmasının yeni ürettiği kallavi bir koltuğun reklamında...
*SELİM İLERİ: Boğaz’da yeni açılan bir balık lokantasının tanıtım afişlerinde...
*AYŞE KULİN: Bir deterjan reklamında...
*NÂZIM HİKMET: Yayına yeni başlayan sosyalist bir gazetenin reklamında, hiçbir ücret talep etmeden...
*EDİP CANSEVER: Bir havayolu şirketi reklamında...
*İSMET ÖZEL: Orta sınıf bir giyim firmasının yeni çıkardığı takım elbiselerin reklamında...
*CAN YÜCEL: Alkolsüz bira reklamında...
‘Cemaat, F. Bahçe’yi ele geçiriyor demek iftiradır’
GAZETECİLER ve Yazarlar Vakfı’ndan dostum Erkan Tufan Aytav aradı.
Dün yazdığım “Ergun ile Cemaat” başlıklı yazımın bir bölümüne itirazı olduğunu söyledi.
* * *
Dünkü yazıda şunu savunmuştum:
“Cemaat, Fenerbahçe’yi ele geçirmek istiyor” tezi, düşünce özgürlüğüne girer.
İsteyen bu tezi dile getirebilir.
Yeter ki hakaret etmesin, yeter ki kabalaşılmasın.
* * *
Erkan Tufan bu konuda farklı düşünüyor.
Diyor ki:
“Bu bir iftiradır. Bu bir suç isnadıdır... Yüz binlerce sempatizanı olan bir harekete iftira atmaktır. İftira ve suç isnadı düşünce özgürlüğüne girmez. Elinde kanıt, delil olan gider mahkemeye sunar... Ama elde hiçbir kanıt olmadan ‘Cemaat Fenerbahçe’yi ele geçirmek istiyor, polisleri ve savcıları yönlendiriyor’ denemez. Bunu özgürlük bağlamında değerlendiremeyiz.”
Kanaatim şu:
Erkan Tufan’ın bu yaklaşımı da yabana atılmamalı ve tartışılmalı.
Bezdiren ufak tefek şeyler
Gecenin bir vakti karanlık odada ayağın sehpaya çarpması ve ayak parmaklarından birinin kırılması...
Bade İşçil adlı arkadaşın “sevgilim yok” demek yerine “bütün erkekler kardeşim olur” şeklinde beyanat vermesi...
Hükümete karşı mücadele başlatan her kesimin kendisini “Atatürk’ün son kalesi” ilan etmesi...
Abdurrahim Albayrak’ın bir kez daha “Türkiye’nin en sempatik adamı” ilan edilmesi...
“Evrimciler” ile “Yaratılışçılar” arasında bitmek tükenmek bilmeyen itiş kakış...
Ayşe Özyılmazel’in yeniden “aşkı arayan şeker kız Candy” ayağına yatmaya başlaması.
Mimar Ahmet Vefik Alp’in hiç durmadan mimari projeler üretmesi...
Ece Vahapoğlu’nun bir kitap daha yayınlaması ve durdurulamaması...
İktidar yandaşlarının bitmek tükenmek bilmeyen CHP eleştirileri...
İki cemaat, yedi fark
BİR: “Gülen Cemaati” maklube sever, “Fenerbahçe Cemaati” Develi’de buluşmayı...
İKİ: “Gülen Cemaati” Aziz Yıldırım muhabbetini anlamlandıramaz, “Fenerbahçe Cemaati” Fethullah Gülen muhabbetini...
ÜÇ: “Gülen Cemaati” altın nesil yetiştirme peşindedir, “Fenerbahçe Cemaati” altyapıdan sporcu yetiştirme peşinde...
DÖRT: “Gülen Cemaati” okul açar, “Fenerbahçe Cemaati” pankart açar...
BEŞ: “Gülen Cemaati”nin şakirtleri vardır, “Fenerbahçe Cemaati”nin taraftarları...
ALTI: “Gülen Cemaati” uhrevi olup dünyevi işler yapar, “Fenerbahçe Cemaati” dünyevi olup uhrevi bir hava yayar.
YEDİ: “Gülen Cemaati” gurbet türküleri söyler, “Fenerbahçe Cemaati” Metris şarkıları...
(Hürriyet)