Kartal Demirağ suikastıyla ortadan kaldırılmak istendiğinde Turgut Özal, yaralı parmağını sallayarak, \'Bir idamlık bir de bayramlık gömleğim var. Allah\'ın verdiği canı; Allah\'tan başkası alamaz\' demişti.

Başbakan Erdoğan da, \'Biz o beyaz çarşaflarla beraber yola çıktık\' demişti. \'Biri idamlık diğeri bayramlık iki gömleğim\' diye meydan okumuştu.

Bir bayramlık bir de idamlık gömleği oldu ülkemizde siyasetçinin.

Demirel anlatmıştı. \'Başbakanlar koltuğa oturunca karşılarına Menderes\'in idam sehpasındaki fotoğrafı çıkar\' diye.

27 Mayıs zulmünden sonra Demokrat Partililerin ailelerine tek vasiyetleri olmuştu. \'Aman siyasete girmeyin\' diye.

Gün ortasında astılar Adnan Menderes\'i.

Urganın düğümlü tarafını boynuna geçirdikleri için sehpada çırpına çırpına can verdi.

Öyle ki, ayakkabıları ayağından fırlamış, uzun süre can çekişerek ipte asılı kalmıştı.

Menderes\'i astılar. 9 gün sonra idam yaftasını getirip, Ankara\'daki evinin kapısına astılar. Tam 1 hafta asılı kaldı o yafta.

Sonra bir görevli çaldı kapıyı. Berin Menderes\'ten kocası idam edilirken kullanılan ipin, idam sırasında giydirilen gömleğin, cellada, imama ödenen paranın ve son gün yiyip içtiklerinin hesabı istendi. Hem astılar hem de masraflarını ailesinden istediler. Kuruş kuruş idam parasını ödedi Berin Menderes.

Bizim ülkede siyasetçinin iki gömleği oldu. Biri bayramlık diğeri idamlık.

Beyaz çarşafı göze almayan siyasete giremedi.

28 Şubat sürecinde Başbakan Erbakan\'a omuz atılmış, \'Pe..venk\' diyen paşa terfi ettirilmişti.

27 Mayıs\'ın işaretini İsmet Paşa vermişti. İnönü\'nün, \'Şartlar tamam olduğunda milletler için ihtilal, meşru bir haktır\' sözü, askeri kışladan çıkarmıştı.

12 Eylül\'de benzer sözü Bedrettin Demirel Paşa söyleyecekti. \'Şartlar olgunlaşsın diye bekledik ama çok kan aktı\' diyecekti. 28 Şubat sürecinde ise Güven Erkaya, Genelkurmay Başkanı\'nın odasında, \'İhtilal için ortam hazırlanana kadar beklensin isteniyorsa, o zaman nasıl tayin edilecek\' diye tartıştıklarını aktaracaktı.

27 Mayıs darbelerin anayasasıysa, İsmet İnönü de bu darbelerin babasıydı. 27 Mayıs\'ta açtığı yoldan diğer müdahaleler geldi.

27 Mayıs\'tan sonra Demokratlar\'a, \'Düşükler\' onların peşinden giden AP\'lilere, \'Kuyruklar\' deniliyordu.

Her darbede büyük bedeller ödedi Türk siyaseti. O nedenle asker karşısında hep ezik ve ürkek kaldılar.

27 Mayıs\'tan sonra DP\'nin devamı olan AP, iki dönem üst üste tek başına iktidar olmuştu. Ancak Demokratlar\'a affı çıkarmaya cesaret edemediler. Kayseri Cezaevi\'nden çıkan Celal Bayar tekrar Kayseri\'ye dönmek zorunda kaldı.

12 Mart muhtırası verildiğinde Demirel, bir an tereddüt etmeden şapkasını alıp gitti. 12 Eylül sabahı Nazmiye Hanım\'ın, \'Demirel diren\' sözüne, \'Benim başka bir ordum mu var Nazmiye\' yanıtını verdi.

Kurduğu her parti kapatılmasına rağmen Erbakan Hoca bir gün olsun askere toz konduramadı. Milli Selamet Partisi döneminde hükümet ortağı oldu, ama Milli Nizam\'ı ağzına alamadı. Refah Partisi\'yle Başbakanlık koltuğuna oturdu ama Milli Selamet Partisi niye kapatıldı diye bir kavganın içine giremedi.

Erbakan Başbakan\'dı. Merzifon\'da bir askeri törene katılıyordu. Kışladan içeri girdi. Asker komut verilmişçesine Başbakan\'a sırtını döndü. Yakışıksız birkaç söz de işitilmedi değil.

Erbakan yaşına rağmen çok çalışkan Başbakan\'dı. Bir yandan da sağa sola koşturuyordu. Başbakan\'ı taşıyan helikopter, özel kuvvetlere ait pisti kullanıyordu. Genelkurmay Genel Sekreteri Erol Özkasnak, emir verdi, helikopter pistine çiçek saksısı konuldu. Başbakan\'ın helikopteri inmesin diye.

28 Şubat MGK\'sında Erbakan\'ın boncuk boncuk terlemesinin arkasında, yılların ürkekliği vardı.

Bu ülkede siyasetçi itildi, kakıldı.

Darbeler, ara dönemler bir silindir gibi geldi geçti siyasetçinin üzerinden.

Ta ki Erdoğan\'a kadar.

3 Kasım 2002 seçimlerinden önceydi. AK Parti yeni kurulmuştu. Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu 23 Nisan resepsiyonu için bulunduğu TBMM\'de sert uyarılarda bulundu. Yeni süreç 24 Nisan 2002 günü Kıvrıkoğlu\'na verilen sert yanıtla başladı.

Ayışığı, Sarıkız, Balyoz gibi darbe planları, kuvveden fiile geçemediyse, AK Parti\'nin asker karşısındaki duruşunun diğer partilerden farklı olmasından kaynaklanıyordu.

İlk Yüksek Askeri Şura toplantısına Başbakan Abdullah Gül katıldı. MGK Genel Sekreteri Tuncer Kılınç\'ın densizliğine sessiz kalmadı. Ağzının payını verdi.

12 Eylül\'den önce, komutanların mektubuna liderler hak ettiği yanıtı verse, asker, 12 Eylül\'e kolay kolay cesaret edemezdi. Ancak 27 Nisan e- muhtırasına, 28 Nisan günü hükümetin cevap vermesiyle Türkiye\'de bir dönüm noktası yaşandı. Hükümetin açıklama yapacağının duyurulmasından 10 dakika sonra Genelkurmay Başkanı Büyükanıt, \'Beni aramışsınız\' diyerek Başbakan\'ın telefonuna döndü. Oysa aynı Büyükanıt gece boyunca, Başbakan Erdoğan\'ın telefonuna çıkmamıştı.

AK Parti hakkında kapatma davası kritik bir zamanlama ile Yüksek Askeri Şura toplantısına denk gelmişti. \'Yaşlarını kuru yaparım\' diyen Erdoğan\'ın iradesi hakim oldu, AK Parti kapatılamadı.

Tüm bunları neden aktardım.

Eğer bugün darbeleri sanık sandalyesine oturtabiliyorsak, burada siyasi iradenin hakkını da vermemiz gerekiyor.

En büyük pay, yaptığı güçlü liderlikten dolayı Başbakan Erdoğan\'a ait.

Böylece ürkek demokrasiden, erkek demokrasiye geçtik.

(Yeni Şafak)