Özellikle büyük şehirlerdeki üniversitelerin çoğunluğu bölücü işgal altında... Marjinal sol gruplarla birlikte hareket eden PKK’nın her geçen gün bu mevziyi genişlettiği biliniyor... Öcalan’ın heykeli dikmeye kalkışılırsa, onu dikmeye yeltenecek olanların ellerini kırarız diyenler, Başkent’te bile üniversite koridorlarında kantinlerinde o katilin resimlerinin asılı olduğunu, indirmeye kalkanların başlarına neler geldiğini ve okullarından nasıl uzaklaştırıldıklarını biliyorlar mı, haberimiz yok!..
Bugün bölücüler için ODTÜ belki de Mahmur’dan daha güvenli bir yer... Diyarbakır’da güpegündüz Öcalan’ın posterini şehre asamazsınız ama Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’ne rahatlıkla asabilirsiniz!.. Diğer üniversiteler de çok farklı değil...
Medyanın bu konudaki ilgisizliği ve siyasî iktidarın ‘anlamlı’ uyurgezerliği bir yana, üniversitelerdeki bu işgali kolaylaştıran sürece göz atmak gerekiyor... Nasıl oluyor da, orantısız biçimde, bu kadar yüksek sayıda PKK’lı fakültelere yerleşiyor? Bu ‘öğrenciler’, bir ‘merkezî organizasyon’un dağıttığı militanlar mı, yoksa üniversiteye geldikten sonra militanlaşanlar mı?
İşin açığı, devlet doğuda üniversite sınavlarını sağlıklı biçimde gerçekleştiremiyor... Güvenlik ve organizasyon zaafını iyi değerleniren PKK özellikle bu boşluktan dolayı üniversitelere ‘seçilmiş militan’ dağıtıyor... Hedef fakülteler belirleniyor ve oralara başarılı olup olmaması çok da önemli olmayan militanlar yerleştiriliyor... Bu militanlar sadece fakültelerde değil, KCK yapılanmalarında ve terörist eylemlerde kullanılıyor, gerektiğinde ‘dağ kadrosu’na katılıyor...
Sınavlara yapılan bu ‘terörist müdahale’ bir yanda hakkı olanın üniversiteye girişini engellerken, diğer yanda hakkı olmayanın üniversiteye girişine ve orayı bir nevî ‘kamp’a çevirmesine yol açıyor...
İlginçtir, bu konuda medyada tek bir satır yer almaz... Yer aldığı zaman da, dikkat edin, konu çarpıtılmıştır... Genelikle kavga çıktığında üniversiteler haber olur ve bu haberde kullanılan dil, ya ‘sağ-sol çatışması’dır ya da ‘karşıt görüşlülerin kavgası’... Bunun bir ‘bölücü saldırganlık’ olduğu ve üniversiteleri PKK adına bir üsse dönüştürme stratejisi izlediği kıyısından köşesinden işlenmez... Fakülte fakülte ‘kurtarılmış alanlar’ meydana getirmeye çalışanların PKK’lılar olduğu vurgulanmaz, onlar çatışan ‘iki taraf’tan biri gibi sunulur...
Sağlıklı denetlenemeyen ve adilliği şüpheli sınavlar sadece üniversiteye girişlerde kendisini gösteriyor değil... KPSS, KPDS, YGS ve ALES’te de aynı şaibe geçerli... Zaten sınavların sonuçlarına göre illerin başarı sıralamasına bakıldığında şüphe doğuracak tablo hemen ortaya çıkıyor... Ülkenin en ‘zeki’ ve en ‘çalışkan’ insanlarının hep aynı komşu illerden çıkıyor olması ve bunun hemen hemen her sınavda tekrarlanması gerçekten ilginç!..
Geçtiğimiz ay İzmir’de çökertilen bir çete aslında olayın bir başka boyutunu sergiliyor... PKK kontrolündeki bir sınav çetesi, ODTÜ, Ege, Dicle ve Marmara üniversitelerinden seçtiği başarılı öğrencileri başkalarının yerine sınavlara sokarak, istedikleri kişilerin kazanmalarını sağlıyorlar... Bu eylemin iki amacı var: Kimisini ele geçirmeyi düşündükleri üniversitelere militan yerleştirmede kullanıyorlar... Kimisini de para karşılığı sınav kazandırarak terör örgütüne gelir elde ediyorlar... Sadece bu çetenin dört yıl içinde 160 eylemi ortaya çıktığına göre bir hesap yapılırsa, bütün Türkiye’de nelerin dönmüş olabileceğini tahmin etmek zor olmayacaktır... Sınav merkezinde belge hazırlanmasında işbirliği yapan köstebekler deşifre oldukça nasıl bir kumpas kurulduğu iyice belirgin hale gelecektir...
Şimdi Emniyet’in gidebildiği kadar geriye gidip, bütün sınavları tek tek incelemesi, en azından sahte belgeyle kazanılan sınavların iptali için, adaletin tecellisi adına kısmî bir sonuç doğurabilir... Bundan sonra asıl yapılması gereken, başta üniversiteye giriş sınavları olmak üzere doğu bölgelerindeki tüm sınavların yüzde yüz kontrolünün sağlanmasıdır... Özelllikle üniversite kampüslerinde tam denetim sağlanamazsa, bu sınavlar, PKK militanları adına ‘yeşil pasaport’a dönüşmeye devam edecektir...
Bu acı gerçeğe göz yummaya devam etmek ‘işbirliği’ anlamına gelecektir ki, hiç kimse bu vebâli taşıyamaz... Zaten dağdan, cezaevinden, ‘aydın’ takımından, Batı’dan ve içimizdeki Truva atlarından dolayı saldırı altındaki ülkemizi, bir de üniversiteler üzerinden saldırıya açık tutmak işimizi biraz daha zorlaştıracaktır...
Katillerin başlattıkları açlık grevine, bir ülkenin başkentindeki üniversitelerin militan ‘öğrenci’leri ve öğretim üyeleri -ki bunların içinde profesörler de var- destek çıkabiliyorsa, o ülkede akademik sistemin nasıl ve kimin lehine rehin alındığı sorusunun cevabı çok açık ve nettir...
Keşke bu ülkede muhalefet olsaydı da bu büyük problemi gündeme getirseydi... Ama yok... Bu ülkede ciddiye alınacak muhalefet olsaydı, ‘ihanet yasası’ dedikleri yeni büyükşehirlerle ilgili yasa Meclis’te gece yarısından sonra oylanırken, tam kadro Meclis Genel Kurulu’nda olurdu... O yasayla ilgili ‘hayır’ oylarının toplamına bakın ve milletçe içine düştüğümüz drama bir kere daha hak verin...
(Yeni Çağ gazetesinden alınmıştır)